20.9.13

Geç Olsun, Güç Olsun, Yeter Ki Olsun

Artık geride kaldığına göre son iki haftayı anlatabilirim. Bitti ama biz de bittik yani...
O Pazartesi sabahı adliyeye gitmek için evden çıkmak üzereyken avukatım aradı. Sesi neşeli, "gözünüz aydın" dedi. Hakim eğitim tedbiri vermiş, yurdu yetkilendirmiş. Aman, ne sevindim bilemezsiniz. Koşa koşa adliyeye gittim; niyetim kararın kopyasını alıp yurda ulaştırmak. Tabii o kadar basit değil işler. Mahkeme kalemindekiler beni görünce "biz vekilinize tebligat çıkardık, siz gidin" dediler. Malum kişi de hemen yandaki kalemdeymiş zaten, karara itiraz ediyormuş.
Neyse, ben kopya alamadım ama uyap'a yüklenen halini bastım, yurda götürdüm. Onlar kendilerine resmi yoldan gelmeden bir şey yapamaz ama en azından haberleri olsun. Oradan çıkıp okula gittim; lise müdürüne kararın bir kopyasını verdim. Biliyorum ki o da vakıfa, onlar da hukukçularına soracak; oradan yazılı onay gelmeden kabul etmeleri mümkün değil. Çok geçmeden müdür bey beni aradı; malum kişinin avukatı okula ihtar çekmiş, ekine bir yürütmeyi durdurma kararı koymuş.
Bunun üstüne ben bilmediğimiz bir durum olduğunu anlayıp hukukçularına ulaşmaya çalıştım; sonuç olarak avukatım ulaşabildi; anlaşıldı ki, adam idare mahkemesine başvurup çocuğun sbs tercihlerinin iptalini istemiş; idare mahkemesi de, her ne kadar babaya karşı uzaklaştırma kararı da olsa, çocuk devlet korumasında da olsa okulunu belirlemek velinin sorumluluğundadır deyip yürütmeyi durdurma kararı vermiş. O da gidip Milli Eğitim'e Bandırma okullarının olduğu bir liste vermiş. Milli Eğitim de çocuğun kaydını Erdek Anadolu Lisesi'ne yapmış. Ben bunları velayet davasına bakan hakime anlattığımda "olur mu öyle şey, idare mahkemesi yanlış karar vermiş" diyor ama kime ne faydası var...
Özel okullar zaten o hafta açılmıştı. Devlet okulları açılmadan önceki hafta Nemo da yurda döndü artık. Ama çocuğun kaydı Erdek'te, kendi burada, bırakın kendi okulunun lisesine gitmeyi, kazandığı anadolu lisesine de gidemez bir halde! O arada "ben Nemo'nun avukatıyım" diyen bir adam ortaya çıktı, yurda gitti, babası velisi sıfatıyla onun adına tutmuş. Bu Erdek Anadolu Lisesi konusu o zaman netleşti zaten. Adam "ben karar çıkartacağım, icrayla gelip çocuğu alacağım, babaanneye teslim ettireceğim" filan gibi bir şeyler demiş. Yurttakilerin Nemo'ya, onun bana aktardığı kadarıyla...
Herkes çıkmazda. Yurttaki çocuklar okula başladı, Nemo gidemiyor; yurt eğitim tedbirini uygulayamıyor. Bu kadar sıkıntının arasında bir TV kanalından arayıp, baba bir programa çıkacak, sizin hakkınızda şöyle şeyler anlatıyor, siz de gelin doğruları söyleyin dediler. Herşeyden önce hiç halim yok; ayrıca öyle bir ortama girmemin bir anlamı yok; her lafı yalan bir insanı programa çıkarmayı da sizin yapmamanız gerekir... Çarşamba veya perşembe dediler. O programı Çarşamba günü izledim; öyle de hoş ve pozitif bir gündüz kadın programı ki, adam doğru söylüyor olsaydı bile yakışmazdı zaten, kaldı ki o öfke ve nefret titreşimleri yayan adamın orada ne işi var? Nitekim iki gün de çıkmadı. Bugün başka bir programa çıkmış ama haberi gelip ben televizyonu açtığımda son reklama girmişlerdi. İsabet.
Dediğim gibi, yurt, okulun malum kişinin yarattığı sıkıntılar nedeniyle aşırı hassas davranması üzerine, tedbir kararından önce verilmiş, sbs tercihlerine ilişkin karar yüzünden eğitim tedbirini uygulayamaz hale gelince, Milli Eğitim'e başvurdu ve çocuğun kaydını eski okuluna yaptırdı. Veli olarak yurdun psikoloğu kaydını yaptırdı; ben gidip sadece para işlerini hallettim. İçimden de dedim ki, varsın böyle olsun, okuluna gidebilsin, arkadaşlarıyla okusun, keyfi yerinde olsun, haftasonları izinli gelebilsin, varsın devletin çocuğu olsun... Yani bugün Nemo için okulun ilk günüydü...
Duruma uygun motivasyon için facebook sayfasında paylaştığım klibi buraya da koyayım, içimiz açılsın :)
baby one more time

8.9.13

Durdum Durdum Buna Kızdım

Belki de kendimi sakin tutabilmek için geliştirdiğim savunma mekanizmalarım nedeniyle hep "o hasta, elinde değil, kendini haklı görme ihtiyacında, o yüzden bu hikayeleri uyduruyor, kendi de inanıyor, ben kızmıyorum bile artık" filan diyordum ya, hayır, o hasta filan değil, hafifletici sebep de yok, sadece kötü.
İki hafta önce velayet davasının sürdüğü mahkemenin hakimine gittim; daha iyi bir okula kaydettirme arzumu doğal buldu; devlet korumasında olduğu için yurttan onay yazısı istedi; reddi hakim talebimiz reddolmuştu, onun kesinleşmesini beklemek zorundayım dedi. Gayet mantıklı. Ben iki tam günü adliyede geçirdim, tüm bunları hallettim. Ek karar yazıp bana veya yurda özel okula kayıt için yetki verecek diye beklerken, yurda bir dolu soru içeren bir yazı çıkardı. Bu talebi ben yurda yapmış mıyım, yaptıysam onlar ne yapmış, çocuk hangi sürelerle nerede kalıyormuş, koruma kararı uygulanabilmiş mi vs. İvedilikle cevap istemiş. Bir hafta geçti, yazı daha İl Müdürlüğüne varmadı bile. Oradan hukuk birimine gidecek, oradan yurda, onlar cevap yazacak, hukuk birimi ön yazı yazacak vs. Mahkeme kalemi gerçekten acil ele alsa fakslayabilir, ama o kalemden öyle bir şey beklemiyorum tabii.
Bu yol çıkmaza girince, avukatım, koruma kararını veren mahkemeye o dosya kapsamında aynı talepte bulundu. Bana daha önce o dosyada bakanlığın talepte bulunması gerekir, biz yapamayız demişlerdi, ama demek ki oluyormuş.
Ertesi gün, yani geçen Cuma, ben yine adliyeye gidip ne olduğunu anlamaya çalıştım. Hakim karar vermiş, kalem yazıp imzaya götürecekmiş. Bunu duyunca beklemeye karar verdim. Arada gidip kaleme bakıyorum, daha değil diyorlar. En son saat 16.55 (17.00'de kapanıyor zaten). Kalem memuru hakimin yanına girdi, imza alıyor; ben koridorda 10 metre ileride bekliyorum.
Tam o sırada Mammut diğer yönden koşar adım geldi, hakimin odasına daldı, "çocuğun okul kaydı" lafları duyuldu. Hakimin sesinden "diğer taraf da istedi ... ortada kalmış ... yurda yetki verdim" kelimelerini seçebildim. Mammut "hakim bey yapmayın" dedi. Arada bir "Balıkesir" lafı duyuldu. Benim nabzım fırladı, kalbim kulaklarımda atmaya başladı. Kaleme gidip "hakim bey imzaladı mı? uyap'a ne zaman tararsınız?" dedim. "Şimdi bir şey söyleyemem, Pazartesi bakarsınız" dedi. Ben gittim.
Henüz umutsuzluğa kapılmaya gerek yok. Hakim kararını değiştirmeyebilir, ya da dosyayı bir daha inceler, ama yine aynı kararı verebilir.
Ama ismi-lazım-değil'in oğluna ettiğini daha hiçbir baba evladına etmemiştir. Diyeceksiniz ki, 10 yıldır başınıza gelmedik kalmadı, şimdi mi kızdın? Evet, şimdi kızdım!
Kızdım da ne oldu? Hiiiç, Pazartesiye geçer.
Bu arada, geçen hafta Nemo'nun kaydolduğu anadolu lisesinin veli bilgilendirme toplantısına katıldım. Forma için dağıttıkları ankette imza yerinin üstünde "velisi" yazıyordu; üstünü çizip "annesi" diye düzelttim. Ne olur ne olmaz, ismi-lazım-değil evrakta sahtecilikle suçlar filan...
Müdür zorluklardan bahsederken "hepsi bizim çocuklarımız, elbirliğiyle bu vatana kazandıracağız" gibi bir duygulanım içine girmedim değil, ama sonra aklım başıma geldi, giderken "acaba bu maddi yüke değer mi, yoksa buraya mı gitse, anadolu lisesi sonuçta" diyordum, çıktığımda durum tamamen netleşmiş durumda idi.
Şöyle özetleyeyim;
daha bu sene anadolu lisesi olduğu için bir üst sınıftan itibaren okulun çoğunluğu bölgenin hiçbir yer kazanamamış, hatta meslek lisesine bile girememiş, açık liseye gitmesi gereken çocuklarının kaydolduğu yer;
1700 kişilik okulda 2 memur, 1 hademe, 8 tuvalet var; hademe hepsini hortumla yıkıyarak temiz tutmaya çalışıyor;
güvenlik görevlisi yok;
velilere forma mı, serbest kıyafet mi diye anket doldurturken, geçen sene okul saatinden sonra bir sınıfta uyuşturucu satarken yakalanan çocuğu anlattılar, müdür yardımcısı "formalı bile zor tanıyoruz bu kadar çocuğu, herkes formasız olursa daha da zor" dedi, böylece tüm veliler forma istediklerini işaretledi;
11 yıldır hiç tadilat görmemiş;
5 yıldır bölgede hangi okul deprem güçlendirmesine girerse onun öğrencileri buraya katılıyormuş; şimdi de bir kız meslek lisesi varmış; o yüzden ilk sömestre okul saatleri 7.45-13.30; daha sonra 8.30-9 gibi başlayıp 15 gibi bitireceklermiş.
çocuklar binayı çok hor kullanıyorlarmış; kimse görmediğinde sınıf kapısını tekmeleyen, tuvaletleri, aynaları kırıp dökenler bir yana, önünde oturan kızını saçını çakmakla tutuşturan bile varmış...
bu sene başlayanları ayrı kata toplamışlar; o katta 6 sınıf varmış, 8 sınıf olsun diye bir de resim atölyesini ikiye bölüp iki sınıf yapıyorlarmış; sınıflar 34 kişilikmiş;
normalde 6 ingilizce saati varmış; seçmeli derslerin iki saatini de ingilizceye ayırıp 8 saate çıkarmışlar; amaçları sene sonunda derdini anlatabilir seviyeye getirmekmiş; (Nemo'nun İngilizcesi artık çok iyi bu arada)
200 veli filan vardı; müdür çok mutluydu katılıma; normalde genel veli toplantısı yaptıklarında bile salon dolmazmış, bizde sadece 9.sınıflar olmasına rağmen millet ayakta kaldı;
daha önce çok kadro açığı varmış; bir sınıfta 5 kez hoca değişmiş; atanan kimse gelmek istemiyormuş; ama şimdi anadolu lisesi olunca talep artmış, tüm öğretmen kadrosu dolmuş.
 
Kibirlilik, ukalalık, ayırımcılık yapmak istemiyorum, zorunda kalırsa tabii gider, orada da o kadar çocuk okuyacak, ama imkan varken niye kendi okuluna devam etmesin yahu...
Eğitiminden geçtim, Nemo farklı bir çocuk. Teşhis doğru veya yanlış, Asperger teşhisi konması boşuna değil. İfadesi, konuşması, tavırları farklı işte. Diğer çocukların ona alışması, kabul etmesi zaten 2 yıl. O arada yine bocalayacak diye korkuyorum. Okulun kapısı, güvenliği yok; ismi-lazım-değil sürekli oralarda olacak. Çocuk bir de onunla uğraşacak...
 
Biliyorum, bunların hepsi sınav. Yaşarken dünyanın sonu gibi gelen olaylar, geçtikten sonra, işte adı üstünde, geçip gidiyor.