31.8.10

Çalışan Kadın Reçeli / İngilizce Nasıl Öğretilir

30 Ağustos diye ve Nemo'nun dış kulak enfeksiyonu var diye üç gün evde oturunca mutfakla bozdum kafayı. Bir gün taze fasulye yanına domatesli pilav, ertesi gün patlıcan yemeği yanına bulgur pilavı ve yoğurtlu semizotu salatası... yoksa ben öyle her gün her gün 2-3 çaşit yapamam. Reçel bile yaptım.

Temmuzdu galiba, pazarda vişne görünce dayanamayıp almış, üşenmeyip çekirdeklerini çıkarmış, yarısıyla sorbe yapıp, kalan yarısıyla da vişne reçeli yapmayı denemiştim. İnternetten bir sürü tarif okuyup, kendimce ortak yönlerini almış ve "ne kadar kötü olabilir ki..." demiştim. Sonra gördüm ki, bu kadar kötü olabilirdi! Vişneler yandı, kokusu ağdaya benzedi ve çöpü boyladı.

Bu hikayeyi Shrek'in annesine anlattığımda, "a o eskidendi," dedi, "ben artık öyle akşamdan şekerle bekletme, saatlerce kaynatma gibi şeyler yapmıyorum. Siz kahvaltıya geleceğiniz zaman hemen evdeki meyvelerden birazını doğrayıp koyuyorum. Sulu bir meyvaysa hiç su eklemeden, susuzsa az su ekleyerek, 10 dk yüksek ateşte kaynatıyorum. Sonra birebir tozşeker ekleyip 10 dk daha kaynatıyorum. Kapatırken biraz da limon suyu ekliyorum, oluyor işte. Eğer uzun süre bekleyecekse şekerlenmesin diye 1 kaşık votka koyarsın."

Açıkçası şeker ekledikten 10 dk sonra altını kapatmayı gözüm yemedi, fazla sulu gibi geldi, bir 20 dk da kısık ateşte tutma ekledim. Pekala oldu...


İşte sonuç...


Nemo da Shrek'in verdiği homeopatik ilaçla antibiyotiksiz 2 günde iyileşiverdi; şimdi tek derdimiz okulların açılış zamanının yaklaşması.
Dün gece rüyamda üniversitedeydim. Benim sınıf arkadaşlarım mezun olmuş, ben başkalarıyla vize sınavına giriyormuşum. Ne derslere girmişim, ne çalışmışım, öyle tın tın sınavdayım. Ben bir şey bilmiyorum, sınava girmeyeyim diyorum ama son şansımmış, girmek zorundaymışım. Ne sıkıntı, ne kabus...
Bu kabusun nedenini de çok iyi biliyorum aslında. Okulun açılmasına az kaldı diye Nemo’nun morali bozuldu ama benim daha da çok bozuldu. Geçen sene anlatmışımdır, bizimki hemen hiç İngilizce öğrenmeden bu sınıfa gelmiş; yeni okulun seviyesi de çok ileri, dolayısıyla Nemo’nun İngilizce sınav notları 20’lerde. Son 2 ay özel ders aldırmaya başladım ama dersin yarısı Nemo’yu konsantre olmaya teşvik ederek, diğer yarısı da İngilizce oyun oynayarak geçiyor. Temmuz zaten kayıp, Ağustos da ha hu derken geçti. Zaten bende özel derse ayıracak bütçe yok. Yazın okusunlar diye verilen kitap Nemo ‘nun seviyesi için ağır; okumayı denemedi bile. Zaten Nemo İngilizce öğrenmek de istemiyor! Ayrıca ödev verilen kitabı okumamış olmaktan da en ufak bir rahatsızlık duymuyor. Off?!
Bense sanki o sınıfta oturup tek kelime anlamayacak olan benmişim gibi stres içindeyim. Ben ki hayatında sadece bir gün ödevini unutmuş, bunu sabah okul kapısında öğrenince de, ödevsiz olmanın utancıyla baş etmek yerine gerisin geriye eve dönmüş biriyim... Ama strese girmemin dolaylı nedenleri de var. Madem özel derse verecek paramız yok, oturup ben öğretmeliyim. Geçen gün “hadi bir hatırlayalım” dedim, sayı saydık, ben-sen-o... diye saydık, o sırada gördüğümüz nesnelerin isimlerini saydık, hemen cıvıdı. Bak, dedim, işbirliği yapmazsan yine Sibel Öğretmen’i çağırmak zorunda kalırım. Cevap hazır, “onunla da işbirliği yapmayacağım ki”... Yani diyor ki, ben istemezsem bana kimse hiçbir şey öğretemez. Bense başına oturup, onu da masaya oturtup, zorla öğretmeye çalışmak zorundayım. Böyle bırakamam ki... Öğrenmek istesin diye neler demiyorum ki... "Türkçeye çevrilmemiş Simpson, Family Guy, South Park bölümlerini anlarsın, tüm Star Wars kitaplarını tercüme edecek biri olmadan anlarsın..." Nafile.
CD-ROM’lu bir İngilizce öğretme seti tavsiye eden olur mu? Tercihan ilköğretim tedrisatına paralel, oyunlu filan... Türkçe olması da şart değil.

26.8.10

Ada Tatili


Korktuğum olmadı, 6 günlüğüne Ada’ya gitmek tatil yerine geçti... Epeydir “bu yıl tatil yapamadık, çok yorgunum, tatil yapıp dinlenmeden bir kış daha nasıl geçiririm” diye söylenip duruyordum. Temmuz’daki iş yoğunluğu yüzünden çocuksuz tatil zaten yapamadık, Ağustos da geçiverecek derken dördümüz Shrek’in annesinin Ada’daki evine gittik, geçen yazki gibi.
Bu kez daha bir tatil gibi oldu. Nemo geçen seneden bildiği için Ada düzenine alışıktı, sadece bir sabah ben gelmesem diye biraz ısrar etti, çok uzatmadı. Hava da poyraza dönmüş, püfür püfür esiyordu. Hatta haftasonu fırtına derecesinde rüzgarlı, gökyüzü çok bulutlu geçti; canımıza minnet! Denize girdim, çok antrenman gibi olmasa da her gün havuzda 300-500 m yüzdüm, sahilde kitap okudum, hatta son iki gün epey güneşlendim; balkon manzaramızda dolunay bile vardı. Daha ne olsun...
Shrek’in annesi bize yemek yapıp buzdolabında bırakmış; diğer akşamlar sosisli makarna filan yaptık. Yine de çocuklar geçen seneden hatırlayıp mangal yapmak istedikleri için bir akşam da Değirmentepe’deki kazıkçı yerdeydik. Seneye –kazıklanmak yerine- küçük bir mangal ve kömür alıp, evden salata hazırlayıp, kasaptan et, bakkaldan meşrubat, halk tipi piknik yapmaya karar verdik.
Her yer öyle sakin ki... Ben Ramazan’a bağladım, ama Shrek’in dediğine göre Ağustos 15’ten itibaren yazlıkçılar şehre dönmeye başlarmış. Kulüpte de bizim çocuklar bütün gün denizde, havuzda, kah saldan atlar, kah martı kovalarken yaşıtları gölgede iskambil oynuyordu. Doymuşlar tabii güneşe, suya...
Paris’i de götürdük, hiç yadırgamadı, evin her yerini kokladı, Cancan’ın kum kabını buldu, izini bıraktı ve olay bitti. Benim bildiğim kediler evlerine bağlıdır, sahiplerine değil. Bizimki köpek huylu. Kapının önünde bekliyor; açıldığı anda dışarı fırlıyor. Nereye gidersem peşimde, gelip orada yatıyor. Uyurken ayaklarımı pikenin altına sokamıyorum, hemen örtünün altındakini yakalama oyununa başlıyor; ayaklar dışarıda yatarsam sorun yok, ayağımın dibinde uslu uslu yatıyor o da.

Geceleri oğlanları aşağıya, pastaneden veya marketten istediklerini almaya gönderdik. Faytondan başka araba geçmeyen, herkesin geç vakte kadar sokakta olduğu bir yer olması çocukların büyümesine izin vermek için elverişli bir ortam yaratıyor. Sonrasında çocuklar geç vakitlere kadar tv seyrettiler, ben balkon kapısının önünde kucağımda bilgisayar, Shrek yatak odasında kucağında bilgisayar... Ama iş yaptığımı sanmayın, Shrek'in İngiltere'den ithal edeceği organik kozmetik ürünlerinin tercümeleriyle uğraştım. Yaz başında cilt yağı ile gece balsamının tester'larını kullanıyorken "cildiniz ne kadar farklı, ışıl ışıl, farklı bir ürün mü kullanıyorsunuz?" diye soranlar bile olmuştu. 1-2 aya kadar satışına başlayacak. İş yorgunluğuyla pek ilerlemiyordu tercümeler, tatil bu işe de yaradı, içlerindeki bitkilerin, yağların ne işe yaradıklarının anlatıldığı metinleri çevirmiş oldum.
Bir akşam ben tercüme yapıyorken çocuklar da tv'de kainat güzellik yarışmasını seyrettiler. Daha 1-2 gün önce Shrek "kim seyreder, niye seyreder ki?" diyordu. Sabah anlattım, "11 yaşında erkek çocukları seyreder mesela" diye. Hatta puan verirler, favorilerini seçerler, onlar ilk 20'ye, ilk 10'a kalınca sevinirler... Süzmebal sarışınları beğeniyor, Nemo esmerleri (ama zencileri değil). Kazanan Meksika'lı kız benim favorimdi, dereceye giren ve sempati güzeli seçilen Avustralya'lı Süzmebalınki. Nemo çoğunu beğendi, ama Guatemala'lı kızın gece elbisesini özellikle beğendi. Uzaylıların elbiselerine benziyormuş:) Elbisesi fazla seksi, onu seçmezler dedim ama içimden:))
Nemo'nunki

Süzmebal'ınki

17.8.10

Mükemmel İyinin Düşmanı



Olan biteni yazmak istedikçe, yazacak sakin bir aralık bekledikçe, iki satırda geçiştirmeyeyim, güzel güzel anlatayım dedikçe iş çıkmaza girdi, günler geçiverdi.

Ben böyle yaz görmedim, bir yoğunluk, bir koşturmaca... Hem benim geçen sene artan sorumluluklarım, hem yabancı ortağın artık iyice bizi %100 kendi malı gibi yönetmeye çalışması yüzünden sürekli birşeylere yetişememe durumundayım.

Bu yoğunluğa rağmen geçen hafta birkaç gün işe ara verdim. 31 Temmuz’da babasına Nemo'yu saat kaçta getireceğini sorduğumda, geçen sömestre tatilinde (tedbir kararında olmadığı için) alamadığı bir haftayı şimdi kullanacağını öğrendim. En geç Pazar akşamı getir dedim, bir sonraki Pazar dedi; herşey onun keyfine göre olacak ya... Pazartesi savcılığa şikayetimi yapıp bekleyecektim aslında ama Nemo gizlice telefon edip “niye hala buradayım? gel beni al” deyince dayanamadım. 10 gün önce de gizli gizli, internet cafeden aradığında, uzun uzun konuştuyduk; sesimi duyunca “oh, şimdi rahatladım” demiş, “ya babam beni getirmezse” diye endişelerini dile getirmişti.

Avukatların hepsi tatilde olunca iş başa düştü. Bir tam gün Sirkeci Aile Mahkemesi ile Sultanahmet İcra Daireleri arasında git gel sonucunda talimatı aldım, ertesi gün Mudanya feribotu üzerinden doğru Erdek. Aldım oğlanı geldim. Babası da akşamına “iyi niyetimi çok kötü kullandın” diye mesaj attı! Zamanında bırakmamak mı, yoksa misilleme yapmak mı iyi niyet, anlayana aşkolsun!

Böylece Cuma sabahı iki çocuğu da alıp İğneada’ya gidebildik. Geçen sene Shrek'le 1 ay birlikte gittiğimiz tango kursunun düzenlediği bir turdu aslında. Sabahları bir saat ders, geceleri milonga, arada deniz... Biz bu işi pek beceremiyoruz ama yine de eğlenceli. Aşağıdaki çift gibi dans edebilmemiz için daha kırk ders gerekir...


Yüzme kursu şimdilik bitti, Ekim’e kadar paydos, ama kendi başıma antrenman yapacak hale geldim aslında. Hatta geçen gün iş dönüşü Nemo'yla sitenin havuzuna indik (bu yılın ikinci inişi) , saat geç, hava kapalı diye sadece çocuklar kalmıştı. Ben de utanmayı bırakıp boneyi gözlüğü takıp biraz yüzdüm, ama kondisyon hala çok kötü. Bir boy yüzüp nefes nefese kalıyorum. 20’li yaşlarda içtiğim sigaraların etkisi geçmiştir ama yapmadığım sporun etkisi hala sürüyor.
Tatil, gezi ya da aşırı yorgunluk gibi nedenlerle ufak kaçamaklar olunca da, aynı bedende devam... ama yaz başında düştüğüm yerde sayıyorum en azından.

Pazar sabahından beri hasta yatıyorum. Öğleden sonra iyileşir gibi olup ertesi sabah devam eden tuhaf bir gastroenterit. Evde kalınca uzun uzun yazarım demiştim ama nafile...

İşte durumlar böyle...