11.3.08

Shrek İyileşiyor

Geçen hafta çok zor hareket ederken, haftasonu rahat oturup kalmaya, rahat yürümeye başladı. Geçen haftayı ameliyat olması gerekecek korkusuyla geçirdikten sonra Perşembe MR çektirmek için ayağa kalkabildi; Cuma günü de MR'ı alıp hocasına gittik. Aynı kendisinin de dediği gibi L5-S1, geniş tabanlı protruzyon, kök basısı var. Hem MR, hem de muayene bulguları sonucunda hocası ameliyatsız iyileşebileceğini söyledi. Shrek'in dediğine göre Müfit Hoca değil de başka biri olsa %90 ameliyat dermiş.
Bu arada ben de bu haftaki Zürich seyahatimi iptal ettim. Hızla iyileşse de aklım onda kalacaktı. Üstelik işlerim de öyle yoğun ki, evde-işte sürekli çalışıyorum. Hazırlığı, gitmesi, gelmesi derken en az dört gün kaybedecektim. Şimdi bile yetişemiyorken gitsem kimbilir ne olacaktı. Şirketten geç çıkmıyorum, ama eve gelip, genellikle erken bir yemek sonrası alıyorum bilgisayarımı kucağıma, geceyarılarına kadar işe devam. Cumartesi biraz Shrek'in işlerine de yardım ettim, yattığı yerden bir sunum hazırlamaya çalışıyordu. Pazar günü sabahtan akşama kadar excel dosyaları arasında boğuştum durdum. İşten, şirketten özellikle bahsetmem normalde, ama hayatımın tamamına bu kadar yayılınca mecburen anlatıyorum. Yaptığım da çeşitli dosyalara dağılmış bilgileri derleyip ürün grupları bazında stokların bütçeye göre niye saptığını, kur etkisini, fiyat etkisini ve miktar etkisini ayrıştırarak analiz edip önümüzdeki aylarda nasıl seyredeceği ile ilgili tahmin yapmak, çünkü Pazartesi günü bütün bunların tüm detayıyla sorgulanacağı bir telekonferansa katılacaktım. Ders çalışır gibi, sınava hazırlanır gibi geçti yani haftasonu. Ben okula giderken 9 yaş büyük ablam ve doğal olarak babam çalışıyorlardı. Ben ödev yaparken, sınavlara çalışırken onlar kitap okur, gezer, TV seyrederdi ve ben zannederdim ki, büyüyünce, iş hayatına atılınca iş dışı saatler kendime ait olacak, ne istersem yapacağım. Hatta şimdi hatırladım, babam beni tıp yazmaktan vazgeçirme konuşmasında sadece mecburi hizmetten değil, hayat boyu okuyup öğrenmek gerektiğinden de bahsetmişti. Bu kısmı daha etkili olmuş bile olabilir...
Sonuçta telekonferans fena geçmedi, tüm sorulara cevap verebildim, birkaç detay açık kaldı ama onlar için bütçe bölümünden bilgi bekliyorum. Zaten bir yönetici olarak cevapları bilmekten çok doğru soruları sorabilmeyi önemserim ben. En sonunda, kaç zamandır çevresinden dolaşıp bir türlü uğraşıp öğrenemediğim birkaç ileri excel fonksiyonunu kullanır hale geldim. Excel kullananlar tahmin eder; bahsettiklerim pivot table, vlookup filan. Bilenlerin başka başka dosyalardaki kocaman tablolardan dataları aratıp, okutup, istedikleri gibi özet kesitler almalarına, böylelikle türlü cambazlığı pıt diye yapıvermelerine yarayan, bilmeyenlerin saygıyla karışık bir hayranlık duymalarına neden olan excel özellikleri bunlar. Ekşi sözlük gibi oldu, bakayım orada yazılı bir şey var mı? Aha, tabii var. Ama benim gibi yeni öğrenenler değil, bilenler yazmış. Bakın ne yazmışlar:)
"yapması çok kolaydır. data>pivot table chart report seçilir. bütün elinizdeki dataları kapasayacak şekilde exceldeki bütün hücreler seçilir.. sonra başlanır sallamaya. şu şuraya bu buraya diye.. bir kaç sefer sonra ustası olunur, grafikten grafiğe koşulur, promotion alınır, ceo olunur."
"her nevi veritabanini duman edip, cok kisa surede goze hos gorunen, guzel ve muhattaplarinizin rahatca anlayabilecegi raporlar ve grafikler olusturabileceginiz excel guzelligi."
Bu kadar iş yeter.
Geçen ay 1-2 hafta düzenli yaptığım "eve gelince yürüme bandına çıkma" sporu tam alışkanlık haline dönüşmeden bıraktıydım. Shrek de beni motive etmeye çalışıyordu ama öyle yorgun geliyordum ki, çok da ısrar edemiyordu; hem bende ısrar ters teper. Bugün yine sırt ağrımdan ölmüş bir halde sürünerek geldim eve. Baktım Shrek bana eBay'den Gilmore Kızları'nın 1.sezon DVD setini almış:)) Her bir bölüm 45 dk sürüyor, yani tam bir yürüyüş süresi! Hemen denedim, ve gerçekten de vaktin nasıl geçtiğini anlamadım. Ne kadar da gençler.. Rory daha çocuk, 16 yaşında; Lorelai henüz kendi otelini açmamış; Luke'un dükkanının yarısı hırdavatçı, yarısı cafe. Çok hoş, sanki arkadaşlarımın gençlik fotoğraflarının bulunduğu bir albüme bakıyormuş gibi...

4.3.08

Daldan Dala

Bir türlü huzur bulamayan salonumuzda bir versiyon daha denemek istiyordum, Shrek de denemeye razıydı ama bir türlü harekete geçmiyorduk. Sonunda geçen Pazar günü salondaki eşyalara yine takla attırmaya giriştik. Epeydir istediğimiz şeyi yapıp televizyonu yatak odasına, yürüme bandının karşısına taşıdık. Eşek ölüsü gibiymiş meğer, canımız çıktı... Sonra artık üstünde sadece amfi-tuner-CD çalar kalan sehpayı öbür duvara, eski büfeyi diğer duvara taşıdık; hoparlörler yeni yerine yerleşti; büyük kanapeyi tutup kaldırdık ... ve Shrek "ah" dedi. Sonra kanapeyi yere bıraktık ... ve Shrek o andan beri yatıyor. Bana kendini muayene ettirdi ve L5-S1 dedi. Sol ayağını 30 derece kaldırabildim, özellikle sol ayağında güç kaybı varmış. İlk gün çok zor ve bağırarak yerinden kıpırdayabildi, bana tutunarak o da tabii. Pazartesi biraz daha iyi gibiydi, ama bugün daha kötü. Başlarda hareket etmeye veya kalkmaya kalkıştığında acırken, şimdi durduk yerde ağrıyor. Çok fena, çok pişmanım, niye rahat durmadım ki... İşyerinde "2 ayda adamı bitirdiniz" esprileri yapanlar, "bana olsa, ben kanapede, karım otelde kalıyordu" diyenler gırla. Ben de iki gündür 1-2 saat erken gelip evde çalışıyorum - sanki normal saatinde çıktığımda evde devam etmiyormuşum gibi...
Eh, artık sağlıklı bir beslenme düzenine geçmenin, düzenli yürüyüşlere başlamanın zamanı gelmişti zaten. Bu yaşımızda yapmazsak daha ne zaman yapacağız ki, ben geldim 42, Shrek geldi 45 yaşına; postürümüz bozuldu, 15'er kg fazlamız var, enerjimiz çok düşük, yaşlanıyoruz! Koca koca eşyaları ben de taşıdım ama ben daha önce belimden yattığım için çok daha kontrollü kaldırdım, belkemiğimi düz tutup dizlerimle inip kalkmayı öğrenmişim; Shrek boş bulundu.
Bu da bize ders oldu ve pilav-makarna-kek-tatlı faslını kapattık. Zaten Brugge'de de utandım halimden. 30 kişilik grupta kilo fazlası olan iki Amerikalı iri yarı adam vardı, bir de biz, yani ben ve şirketten bir arkadaş, o da 45'inde, kısa boylu, göbekli, sporla alakası olmayan, homini gırtlak bir adam. Valla utandım, herkes tığ gibi, spor yaptıkları duruşlarından belli. Bense "ben böyle de güzelim" havasında sözde primadonna, kimi kandırıyorum?! Neyse, sabah kepekli kaşarlı mini sandviç, öğlen salata, akşamüstü eve gelince 6-7 gibi akşam yemeği, o da bugün brokoli, dün köfte-patates salatası, geç vakit yarım portakal-yarım elma. Bu diyet değil, normalde olması gereken beslenme tarzı. Salonda televizyon da yok artık, saat 8 gibi çayımızı içerken müzik dinleyerek kah çalışıp kah böyle blog güncelliyorum. Gün daha uzun sürüyor sanki. Zaten çok seyretmezdik ama arada şöyle bir bakalım ilginç bir şey var mı deyip, bir filmin sonunu, bir diğerinin başını seyrettiğimiz de oluyordu. Böyle çok iyi.
Bu arada Susan Miller'ın Mart için yaptığı astrolojik yorumları okudum da, Yengeçlere özellikle ay ortasında uzak yerlere seyahat var diyor ki, haftaya da Zürih'te iki günlük bir toplantıya katılacağım (umarım Shrek o zamana kadar iyileşmiş olur). Ayrıca 7 Mart'ı izleyen iki hafta uluslararası bir durum yaşayacağım ve bu nedenle bir süre yurtdışındaki biriyle sık sık görüşmem gerekeceğini söylemiş. Bu kuvvetle muhtemel... Yengeçler 21 Mart'taki dolunayda bir aile üyesi, oda arkadaşı, ev sahibi, alıcı veya satıcı ile ev hakkında ciddi bir ilişki problemi yaşayacaklarmış; eğer bir ev satmaya çalışıyorlarsa, istemedikleri kadar düşük bir fiyata satmak zorunda kalabilirlermiş. E zaten düştüm düşeceğim kadar, o haftasonu eve alıcı çıkarsa pes diyeceğim...
Koçlara da (yani Shrek'e), eğer 6 veya 20 Şubat'ta olmadıysa, 6 veya 20 Mart'ta dikkatler bir sağlık problemine yönelecek diyor. E işte bel fıtığı ve uzun zamandır konuşup bir türlü hayata geçiremediğimiz yeni yaşam tarzı! Bir de tarif etmiş, kendinizi engelleyen kötü bir alışkanlıktan vazgeçmek için uygun zaman diyor. 21 Mart'taki dolunay Koçlar için de çok stresli olacakmış. Sizin için çok önemli bir ilişki bitebilir, güçlü biri haince zor kullanabilir; bu bir iş ortağı da olabilir, bir rakip de; ama acımasız, cüretkar ve şiddetli davranışlarla şoke olacaksınız diyor. Bana Mammut'u hatırlattı bu tarif... neyse, korkmak yok. Tam da o gece, 21 Mart'ta bir arkadaşa çin yemeği yapmaya davetliyiz, ev sahibi malzemeleri alacak, biz misafirler önce yapıp sonra yiyeceğiz.
Mammut demişken, Yargıtay'daki duruşma tarihimiz belli oldu, 22 Nisan. Duruşmalı olacak, yani ben de gideceğim. Tabii sadece dosyaya bakılsa hiç şansı olmayacağı için duruşmalı istemiş, yanıltmaya çalışacak, ama orada olmak, yüzyüze anlatmak benim de işime gelir. Ayrıca bu hafta, 6 Mart'ta da şu yılan hikayesi darp davasının duruşması olacak ama ben gitmeyeceğim; artık bitmesi lazım. Annemin tehdit ve hakaret davasının duruşması da geçen haftaydı, şahit dinleteceklerini söylemişler, 18 Mart'a yeni duruşma tarihi verilmiş. Hayret, bu kadar kısa aralı duruşma ilk kez olacak.
Bu daldan dala yazıyı Beginaj'ın kuru dallı ağaçlarıyla bitireyim, hayat oradaki kadar huzurlu olsun.

1.3.08

Brugge



Geçen hafta üç günlük bir toplantı için Brugge'deydim (ya da Fransızca telaffuzuyla Brüj). Brüksel Havaalanından trene binip Brussel Nord'da aktarma yaparak toplam 1,5 saatlik bir tren yolculuğuyla Brugge'ye vardım. Sonraki üç gün toplantı salonunda geçti ama ikinci gün toplantıyı biraz erken bitirip kısa bir rehberli yürüyüş turu yaptık. Ne öğrendiysem, ne gördüysem o iki saatlik gezide gördüm zaten.
Brugge, Belçika'nın Flaman Bölgesi'nin West Vlaanderen (yani Batı Flanders) ilinin başşehiri. Ortaçağ'dan kalma mimarisi, hem endüstrileşmeden payını almadığı için, hem de 2.Dünya Savaşı'nda zarar görmediği için bozulmadan korunmuş, şimdi de Unesco'nun korması altında.
Çikolatası meşhur. Gittiğimiz çikolaya imalathanesinin mutfağında pralinlerin nasıl yapıldığını gördük. Dünyanın kakao borsası Londra'daymış, büyük çikolata üreticileri bağlantılarını orada yaparlarmış. Bizim gittiğimiz gibi küçük imalatçılar çikolatalarını %30 Brezilya kakaosu, % bilmemkaç bilmemnere kakaosu diye karışım bildirerek o büyük üreticilere ısmarlarmış; böylece kendilerine has tadı sağlarlarmış. Kakao işlendiğinde bir kakao yağı, bir de kakao likörü dedikleri iki bileşene ayrılırmış; "ucuz çikolatayla karşılaştığınızda bilin ki kakao yağı alınıp yerine başka bitkisel yağlar konulmuştur" dedi adam. Belçika'da kakao yağı yerine başka yağ kullanmak yasakmış. Adamlar markaları haline gelmiş çikolatanın tadının bozulmasını yasayla önlüyorlar demek ki. Bizim küçük imalatçıda, çikolata akşamdan tanklara konulup eve gidilirmiş. Çikolata belli bir ısıya gelip karıştırılarak sabahı ediyor, ama gelir gelmez işleyemiyorlar, belli bir ısıya düşmesini bekliyorlar önce. Sonra çok gözlü çikolata kalıplarını akan çikolatayla doldurup birkaç saniye sonra tekrar kazana döküyorlar (büyük kalıplarda bunu iki kez yapıyorlarmış); böylece kalıpların içi çikolatayla kaplanmış oluyor. Sonra makinanın yanındaki titreşim levhasının üstünde biraz bekletiyorlar ki çikolatanın içindeki hava kabarcıkları çıksın. Daha sonra içlerine krema, badem ezmesi, karamel gibi pralinin için oluşturan malzemeyi dolduruyorlar. Otomatik makinalarla filan değil, krema torbasına doldurup elle sıkarak yapıyorlar. Sonra bir kez daha akan çikolatanın altından geçiriyorlar ve kapsüllerin tabanı kapanmış oluyor. İlk girdiğimizde çok güzel kokuyordu ama sanırım bir süre çikolata yemeyeceğim; nedense beni iten bir etkisi oldu. Shrek için sütlü çikolata (kremasız, sadece çikolata), kendime de bir tablet bitter aldım, ama akşam otelde açıp yememiş olmam hiç normal değil!
Bir diğer Belçika markası da bira. Gezi sırasında bir de bira imalathanesine gittik; geleneksel bira üretiminin nasıl yapıldığını çok bira içtiği belli bir kadından dinleyerek her yeri gezdik; sonra da birer bira içtik.
Gezdiğimiz bir diğer yer de Beginaj. Kocaları Haçlı seferlerinden dönmeyen kadınlar, özellikle de zengin ve asil ailelerin kızları, şehirde yalnız yaşamanın tehlikeli olması nedeniyle bir arada dindar bir komün hayatı yaşamaya başlamışlar, ama manastır gibi birarada değil, aynı avluya bakan ayrı ayrı evlerde oturmuşlar. Kuzey Avrupa'nın pek çok şehrinde varmış bu tip yerler. Brugge'deki Beginaj şu anda koruma altında olduğu için Benediktin rahibelerine verilmiş, onlar oturuyormuş. Onlar da gündüz turistlerin bahçeyi gezmelerine izin veriyorlar ama akşam 18.00'de dış kapısını kapatıyorlar. İçerde sessiz olunmasını tembihleyen tabelalar, yüksek ağaçlar ve bu yılın ilk açan nergisleri var.
Rehber başka şeyler de anlattı ama benim aklımda kalanlar bunlar. Daha fazla şey öğrenmek isteyenler için internet kaynak dolu. Gidip görmek isteyenlere tavsiyem baharda gitmeleri; hem fotoğraflar daha güzel çıkar, hem fotoğraf çekerken elleriniz donmaz... ama bir an güneş açtığında aşağıdaki fotoğrafı yakalayabildim.