26.2.07

Kremali Üzümlü Tavuk





Iste sonunda yeniden bir mutfak macerasi ... Bu aksam, bir süre önce tv'de gördügümüz bir yemek programinda ilgimizi ceken kremalı üzümlü tavuk yemegini yaptik. Nasil yapildigini degil ama malzemeleri büyük ölcüde hatirliyorduk. Shrek yanina tavuk suyuna fistikli üzümlü safranli pilav pisirirken ben de salatayi yaptim. Sonuc bence cok iyidi. Yeni tatlara karsi kapali olmayan misafirlere sunulabilecek bir yemek.

Gögüs tavuk etini iri parcalara bölüp una bulayarak az zeytinyaginda kizarttik. Diger taraftan soslukta 1 bardak beyaz sarap, 1 paket krema, 1 corba kasigi hardal, tuz, karabiber karistirip isittiktan sonra tavuklarin üstüne döktük. Kisik ateste yaklasik 20 dk pisirdik. Pismesine yakin 1 avuc kirmizi üzümü yaridan kesilmis olarak ekledik; 2 dk da öyle pistikten sonra da altini kapattik. Üzümlerin tadi tavuga nasil yakismisti anlatamam...

25.2.07

Lise Bulusmasi Sonrasi

Neredeyse bir haftadir yazmamisim. Ofiste isler cok yogun olunca aksamlari benim zihnim de yorgun oluyor. Hatta zaman yetmeyince, bir aksam evde calismak zorunda kaldim. Bir baktim, lise sinifi aksaminin nasil gectigini bile anlatmamisim.
Ozel bir sey olmadi zaten; korktugum gibi kötü hissetmedim. Haylaz gelmedi; gelse de pek bir sey fark etmezdi ama yine de daha rahat ettim. Saat 20’ye dogru gittigimde 9-10 kisi gelmisti bulusacagimiz pub’a. Sonradan gelenlerle 17 kisiyi bulduk. Daha cok Agustos’taki bulusmaya gelememis olanlarla yapilan “Ee, sen simdi nerelerdesin? Nelerle ugrasiyorsun? Ne is yapiyorsun? Coluk cocuk var mi?” tarzi güncellemelerle gecti zaman. Müzik ve gürültü yüzünden giderek daha fazla bagirarak konusmak, gittikce artan sigara dumani, ictigim iki bira, herhalde heyecandan aclik hissetmeyip sonradan atistirdigim cerezler beni cok yordu. Grup kalkmaya karar verdiginde geceyarisi 12’yi az gecmisti; hesabin gelmesi, paylasilmasi, vestiyer, vale, vedalasma derken benim eve varmam 12.40’i buldu. Shrek uyumus, anahtari da kapinin üstünde birakmis. Ben onun gec gelisime kizip, “bu gece kendi evinde kalirsin herhalde” gibi bir mesaj cektigini bilmedigim icin, yorgun ama keyifli, sarilip uyumayi hayal ederek caldim kapisini. Yastiga sarilip, sirtini dönüp uyumaya devam ettiginde aklima gelmedi degil ama uyku haline verdim. O mesaj hic gelmedi. Ancak ertesi aksam asik surati ve suskun halini görünce baslayan tartisma sirasinda ögrendim mesajin varligini. Iyi ki gelmemis. Yoksa ben daha beter kizip kendi evime gidecegim; ertesi gün ikimiz de digerinden bekleyip susacagiz; hatta kendi evlerimize gidip aranmayi bekleyecegiz; nasil atlatirdik bilmem...
Persembe ve Cuma aksamlari 5’er bölüm Lost seyrederek gecti. Cumartesi ise cok gec basladik, ancak 2 bölüm cikarabildik. Bu vesileyle de, Lost salgini basladiginda hafiften kücümseyerek baktigim tüm insanlardan özür diliyorum... Haklilarmis, gercekten bagimlilik yapiyor.
Bu sabah da Ikea’ya ugrayip Shrek’in model tren parcalarini, ortaliktaki yüzlerce CD’lerini ve DVD’lerini toparlamak icin depolama sistemlerine baktik; ahsap cekmeceli kutular, fermuarli kumas CD cantalari aldik. Eve dönünce ise giristik ama siniflama, atilacaklari ayirma, kalanlari tanimlama islerini benim yapmam mümkün degil tabii. Biraz bakindiktan sonra yapilacak isin coklugu ve zorlugu karsisinda yilma belirtisi olarak uykusu geldi. Ben simdi yatarsam gece 2’ye kadar oturur, sonra da bütün hafta kendime gelemem; o yüzden blogumu güncelleyeyim dedim. Yaslanma belirtisi...
Lise bulusmasinda cektigim fotograflardan cikardigim sonuclar:
1. Yas 40’a gelince, zayiflar genc, kilolular yasli görünüyor. Ayrica benim de 5 kg vermem lazim.
2. Sacima sari gölge attirmaliyim; ayrica fönlü halini sevmiyorum, hic "ben"misim gibi gelmiyor.
3. Kendini didiklemek, zayif tarafini kimse görmeden önce acilen kendin söylemek (ki baskalari bu yüzden elestiremesin) ve havadan sudan muhabbet edemeyip kara mizahla karisik da olsa hep ciddi (ya da en azindan bizim icin önemli) konulardan bahsetmek egitimle kazandirilabilecek özelliklermis. (Yoksa bir sinif dolusu insanin ortak özelligi olabilir miydi?!)

19.2.07

Filmler ve Cagrisimlar

Jude Law, Juliette Binoche, onların varligi bile yeterdi aslinda, ama konusunu okuyunca canim gitmek istemedi. Breaking and Entering. Hırsız diye koymuslar Türkce adini. Gitmedigim bir filmden niye mi bahsediyorum? Gitmek istememe nedenim su aralar ne hissettigimin ipucunu veriyor ve ben bunlari yakalamak, kaydetmek, sonra hatirlamak istiyorum da ondan. Sinema .com'daki yorumda söylendigine göre "film ahlak dersi vermeye calismiyor, kahramanların hicbiri yaptıkları icin vicdan azabi cekmiyormus, daha ötesi hırsızlık ya da aldatma gibi ahlâk hazretleri tarafından cezalandırılması gereken suçlar da cezasız kalıyormus". Ahlak dersi veren filmleri sevmem, ama normalligi siradan diye asagilayip marjinalligi, hatta uygunsuzlugu özendiren filmlerden de biktim artik.


Konu filmlerden acilmisken, yillar önce seyrettigimde cok ilginc buldugum, sonra benzer temalar bir dolu yönetmen tarafindan islendigi icin pek özgünlügü kalmayan "Peggy Sue Got Married" filmi düstü bugün aklima. 1986 yapimi bir Coppola filmi. Basroldeki Kathleen Turner, liseyi bitirdigi sene hamile kalip lise askiyla evlenmis, kocasindan yeni ayrilmis bir kadin. Film onun 25. mezuniyet balosuna gidisiyle basliyor. Ayrildigi kocasi da Nicholas Cage. Tabii Peggy Sue baloda rastlayacagi sinif arkadaslari kocasini soracak diye pek huzursuz, ama eski arkadaslarla eski günlerden konusmaya baslayiveriyorlar. Ayni 25 yil önceki gibi gecenin kral ve kralicesi seciliyor, ve kralice secilen Peggy Sue sahneye cikarken bayiliyor. Uyandiginda kendini lise sonda kan verirken revirde bayildigi ana geri dönmüs buluyor.
Filmin bundan sonrasi cok eglenceli, özellikle o zamanlar sürekli kavga ettigi kizkardesine sarilmasi (kizkardesi ne oldugunu anlayamiyor tabii), babasinin büyük bir gururla eve getirdigi arabanin modeliyle dalga gecisi (cünkü o model büyük bir fiyasko olacaktir yakinda). Sonradan yasayacaklarini bilerek o yillara dönünce sonraki kocasindan (o zamanki erkek arkadasi) ayrilip baska bir cocukla bir gece de geciriyor. Sonra ne hikmetse, genc Nicholas Cage'e yine asik oluyor ve bir dizi olaydan sonra, sevgilisi ona evlenme teklif ettigi ve Peggy Sue kabul ettigi anda bugüne geri dönüyor. Uyandiginda kocasiyla barisma havalari esiyor. Tüm bunlar hayal miydi diye düsünürken, bir de bakiyoruz, geri gittiginde kacamak yaptigi cocuk "o" gecenin anisina bir kitap yazmis.
Bu film aslinda bir romantik komedi; belki de ben fazla anlam yükledim, ama neler olacagini bilerek geri gitme fikri beni hep cok etkiledi. Hatta uyku tutmadiginda koyun saymak yerine, neleri farkli yapacagimi hayal ederek uykuya gectim gecelerce. Tabii liseden sinif arkadasimla evli oldugum ve pek de iyi gitmedigi zamanlardi bunlar. O günleri yasayacagimi bilsem ayni secimi yapar miydim diye düsündügüm zamanlar yani. Sonra beterin beteriyle karsilasinca ona kizamaz oldugum zamanlar geldi. Sonra, sonraki hatalarimi onun actigi yaralari sarmaya calisirken yaptigimi düsünüp daha beter kizdigim, kendi zayifligim icin onu sucladigim zamanlar geldi. Simdi hicbir sey hissetmiyorum. Sadece sinifin haylaziyla hayatimi birlestirdigim icin biraz utaniyorum galiba. Ustelik o simdi evli, 6 aylik filan bir kizi var. Benim halim malum. Neyse, hic beddua etmediydim zaten, herkes yoluna... O zamanlar ayrilik nedenimiz gibi görünen kadini da hic suclamadiydim. Pek gurur duyuyorum bununla, degil mi? Daha önce de yazmistim bunu, oradan belli. Tüm bunlar nereden esti derseniz, yarin aksam lise sinifi toplaniyor. Son 3-4 yilda birkac kez toplandiydik, hicbirinde o yoktu; ama yarinkine gelecek gibi görünüyor. Bu kadar lafini ettigime göre hala önemli diye düsünmesin kimse, baska duygular bilincüstüne cikiyor sanki. O zamanlarda da cok güclü bir imajim vardi, pek entellektüeldim, ya doktor olacak, ya güzel sanatlara gidecektim, herkes benden öyle bekliyordu. Ben mühendislik yazip, bir de o yaz Haylaz'la cikmaya baslayinca, hicbirini yakistiramadilar bana. (Esas yakistiramayan benim, anladiniz degil mi?) Annesi bile ben oglunu begenmem, uyanip birakirim diye korkarken biz dört sene sonra evlendik. Evimiz, arabamiz, köpegimiz, tatilköyü tatillerimiz, bekar arkadas grubumuzla oyalanarak gecti sekiz yil. Arada bir sallandi, tövbelerle bir sans daha tanindi, ikincisinde yikildi. Sonra ben gidip kendime yakistirmadigim seyler yapmaya devam ettim... Yeniden "sinif" olarak toplandigimizda tüm basarisizligim yüzüme carpilacak sanki. Ama ben cok güclü ve gayet iyi görünecegim.
Cok sikayet ettim, cok hayiflandim bugün, biliyorum, ama bu bir terapi seansiydi, icimi döktüm. Varsayalim koltukta oturmus, basini sallayarak beni dinleyen birine anlattim, bitti.

Not: Bu haftasonu Nemo bendeydi. Cumadan aldim, babaannesinden, icrayla; pazar aksami biraktim, babaannesine, icrayla, olaysiz. Sonra gece Shrek'in omzunda agladim biraz. Niye cocugumu o kadinla birakip cikiyorum ki ben?!




12.2.07

Almak mi, Vermek mi Daha Zor


Sirketimiz bir virüs saldirisina ugrayinca mobil bagliyken bana da bulasti ve günlerce internete baglanamadim. Sinema seanslarina bakmaktan feribot saatlerine bakmaya kadar herseyi internetle halletmeye böylesine alisinca zorlandim dogrusu, ama en cok da günlügümü güncel tutamamak etkiledi galiba. Simdi kisa kisa anlatayim olan biteni.
Herseyden önce Nemo sonunda babasinin hep yalandan nefret ettigini söyledigini ama asil kendisinin yalan söyledigini fark etti, cünkü "Annenle yasamayi secersen beni hapse atacaklar" demis, Nemo da bunun dogru olup olmadigini bana sordu. Dogru olmadigini, ancak mahkeme kararlarina uymazsa veya kötü seyler yaparsa hapse girebilecegini ama bunun onunla veya onun tercihleriyle hicbir ilgisi olmadigini anlattim. Hatta hakimlerin cocuklarin kimin yaninda kalacagina karar verirken daha büyük cocuklara tercihlerini sorduklarini, ama Nemo kadar kücük cocuklara sormadigini anlattim. “Sormuyorlar, cünkü kücük yastaki cocuklarin anneleriyle kalmasi cok normal” dedim. Nemocuk durup durup "zaten cocuklar kendilerini doguranla yasamali, yani seninle"; "zaten senin evin daha rahat, daha büyük"; "hem sen babamdan daha eglencelisin" gibi seyler diyor. Sonunda "mahkeme ne zaman sonuclanacak? ben ne zaman hep seninle yasamaya baslayacagim?" diye de sordu. Bilmedigimi ama fazla kalmadigini söyledim. Kac gün, kac ay, kac yil gibi sorularla beni kesin konusmaya zorladi ama hakime bagli oldugunu söyledim. Yaza ne kadar kaldigini da sordu, 5 ay deyince de “iyi, az kalmis” dedi. Halbuki o yaslarda 5 ay coook uzun bir süredir.
Persembe gününün özel tatil etkinligi de SmartKids'de legolarla robotics’e giris dersiydi. Ders dediysem, Oya ablalari Nemo ve bir baska cocuktan olusan iki kisilik sinifa 3 saat boyunca oyunlarla tasarim, programlama, problem cozme yeteneklerini gelistirecek görevler verdi; ben de bilgisayarimi getirip yan odada calistigim icin kulak misafiri oldum. Ogleden önceki grupta yemek yapma etkinligi de varmis; cocuklarin yaptigi kakaolu kekten bana da ikram ettiler cayin yaninda. Tarifini isterim dedigimde saka yaptigimi sandilar ama ben ciddiydim; yedigim en güzel kakaolu keklerden biriydi; yogun, hafif islak ve cok güzel. Form doldurttular, 8 haftalik programlari hakkinda bilgi verdiler, ama biz simdilik böyle düzenli bir seye katilamayiz, belki yazin yine günübirlik geliriz dedim.
Cuma sabahi icin gecen yaz gittigimiz psikologdan randevu aldim. Bir sorun oldugundan degil, sadece takibinde kalmasi icin. Hic söylenmeden gitti, nereye gittigimizi anladiginda gayet hosnut ifadeler kullandi, orada da keyfi yerindeydi. Once ben kisa bir özet verdim, sonra onlar konustu. Yorumlari sonra alacagim. Sonrasinda eglenceli birseyler yapacagimizi söylemistim. Bahcesehir Aqua Park’a yunus gösterisine götürmeyi önerdim, ama “lütfen seyretmelik bir sey olmasin” dedi. Biz de Cevahir’in altindaki Atlantis’e gittik.
Carsamba annemin evine icrayla gelen Mammut bugün de benim evin bulundugu semtin bagli oldugu ilcenin icra müdürlügüne talimat almis, ama bugüne yetismemis, pazartesiye sözlesmisler. Ben zamaninda geri vermemisim rolüne yatacak aklisira. Cumartesi arayip gelip almasini söyleyecegim, almazsa Pazartesi sabahi okula götürmeyi planladim. Sirf beni teslim etmedi, cocugun okulunu aksatti durumuna düsürmek icin gelip almayabilir cünkü. Bütün bunlar mecburen Nemo’nun yaninda konusuldu tabii.
Bu arada yillardir izini kaybetigim, daha dogrusu bilmedigim bir nedenle bana kizdigini, görüsmek istemedigini zannettigim cok yakin bir arkadasim, gecenlerde attigim bir mail üstüne beni aradi. Meger o da zor zamanlar gecirmis, guatr ameliyati olmus, sonrasinda ciddi psikolojik sorunlar yasamis, ilac tedavisi görmüs, hatta galiba hala devam ediyormus. Ben de kendi hikayemi anlattigimda cok üzüldü tabii. “O adam sana uygun degildi zaten, ama söyleyemedik bir türlü” dedi. Nemo’nun 1-2 yaslarindaki halini biliyor tabii. Onu da cok görmek istedi, ama Cuma gününün programi icine onunla bulusmayi sigdiramadim. Cevahir sonrasi zaten saat 17 sularina gelmisti. Sonra da evde sinema gecesi yaptik.
Annemin aldigi köstebek pastayi yapmistim, ama kücük beye begendiremedik, tatmadi bile. Sünger Bob pastadan sonra sönük kaldi tabii.
Cumartesi günümüz sakin basladi. Kahvalti sonrasi Mammut’u aradim, cevap vermeyince mesaj attim, “alacaksan saatini söyle de annemde olalim” dedim, hic ses yok. “Cevap gelmedigine göre almayacak, ben seni götürürüm yarin Erdek’e” deyince Nemo’daki sevinci görmelisiniz… Biz de kendimize program yaptik, kalktik Kücük Kahraman filmine Capitol’e gittik. (Bu arada ben cizgi filmlerin gaza getirme sahnelerinde aglamaya basladim, duyurulur.)
Cikista Nemo eglenceli bir seyler yapalim diyordu, yine Cevahir’in altindaki eglence merkezine gitmek istedi. Once tamam dedim, ama sonra yolda giderken, Cumartesi aksami bizim sirketin yilda bir kez calisanlarina verdigi yemegin oldugu ve hala yetisebilecegim aklima geldi. Ben Nemo yanimdayken kendimi tamamen onunla olan dünyama kapatiyorum, ama bu dogru degil; annesinin süslenip sirket yemegine gittigini de görmeli, bu da bizim hayatimizin bir parcasi. Ustelik organizasyonda benim de parmagim var; yerinden menüsüne, cikacak sarkicidan masa süsüne kadar verilen kararlarda payim var. Annemle Nemo’yu eve birakip önce bir fön cektirdim, dönüp giyinip, makyajimi yapip firladim. Iyi de oldu galiba, en azindan kendi gözümle görmüs oldum. Biraz erken kalktim ama eve geldigimde Nemo 10 dk önce büyük kanapede uyuyakalmisti. Kaldirip yatagina götürmek yerine yorganini salona getirdik, sabah kadar uyudu.
Pazar sabahi yine sakin basladi. Oglen bir gün öncesinin Cevahir sözünü tuttum, ama oyun bahcesinin 130 cm'den uzun cocuklari almama kararini kati sekilde uygulamaya baslamislar, Nemo'yu almadilar:( Oysa daha iki gün önce defalarca oynadiydi orada. Cok bozuldu tabii. Diger aletlerde bir tur attik, dalga, tekne ve ahtapotta icim disima cikti, yunus yarisinda yalandan kaybettim, o kazandi; sonra da 14.30 gibi yola ciktik. Yol boyunca Nemo arka koltukta uyudu. 15.30 gibi, Eskihisar-Topcular feribotundayken Mammut aradi, annenden gelip alacagim dedi; ben de "biz Erdek'e gidiyoruz, orada teslim ederim" dedim. Erdek'e vardigimizda saat 18.30 olmustu. Icra müdürüyle bulustuk, evleri kapi duvar. Bu arada Mammut'la aramisda mesajlastik:
"bu aksam Nemoyu annenden saat 19.00'da alacagim. okulu var, lütfen getir. mammut"
"telefonda söyledigim gibi, biz erdekte senin evine teslim etmeye geldik"
"ben 4 günden beri seni ariyorum, telefon da actim, birak bu numaralari"
"teslim etmedi demeye calisiyorsun, asil sen birak"
"etmedin tabi.. simdi dolap cevir, nemoya yazik"
"nemoyu düsünsen hem 1 hafta gec verip hem 5 gün sonra icrayla almaya gelmezdin"
Icra müdürü de aradi telefonla. Karsi tarafin dediklerini duymadim ama müdür 7 kez filan "sizinle bunlari telefonda tartismayacagim" dedi. Teslim zamanina uygun olmadigini, sikayet edecegini filan söylüyormus. Birkac dakika sonra Mammut'un yeni avukatlarindan biri aradi. Mammut'u ikna ettigini, simdi yola cikacagini, beklememizi söyledi, cocuk arada kalmasinmis. Ben de "beyefendi, ben cocugumun iyiligini hepinizden fazla düsünürüm, merak etmeyin, evde kimseyi bulamadigimiz zaman o benimle bir gece daha fazla gecirecegi icin sevindi zaten. teslim aldigina dair yazi verecegine güvenmedigim icin icrasiz veya sahitsiz teslim etmem, ben yarin sabah okuluna götürür birakirim. Mammut'un kötüniyetli oldugu belli, yoksa bir hafta gec verip zamani dolmus gibi icraya vermezdi" dedim. Adam peki, ben aktaririm deyip kapatti.
Biz de Bandirma'ya dönüp ayirttigimiz odamiza yerlestik; sonra birseyler yemeye ciktik; sonra da yatakta laptop'umda film seyrettik. Yanimizda cips ve meyva suyu bile vardi. Gayet keyfimiz yerindeydi yani.
Nemo uyuduktan az sonra Shrek'ten mesaj geldi, laptop'unu evde bulamiyormus. Once Persembe günü ona giden temizlikci kadindan süphelendik. Sonra hemen aklimiza Mammut'un gecen sene onun evine girmek ve bilgisayarindan fotograf bulmak icin anlastigi adam geldi. O adam beni arayip uyarmisti ama bir yenisi isi yapmis olabilir. Ondan sonra da sabaha kadar gözüme uyku girmedi tabii. Salonda biraktigi laptop yok olmus, icerdeki masaüstünün yaninda duran harddisc de kurcalanmis. Süzmebal'in salonda duran bir fotografi ve Shrek'in sirket giris karti da yok yerinde.
Sabah bizi okula götürmesi icin aksamdan bir taksi söförüyle anlastik. Adam daha önce hikayemizi ögrenip ihtiyacimiz olursa aramamizi söylemisti. Yanimizda müdürün odasina kadar geldi, biz Nemo'yu öpüp müdür beyle birlikte bayrak törenine gitmesi icin biraktik. Bayrak töreni sirasinda Mammut da yanlarinda belirdi. Cocuklar dagilip Nemo sinifina gidince müdür bey ve Mammut geldiler pespese. Detaylari kisa geciyorum; biraz lafla dalastik, müdür bey cocugu okula teslim ettigime dair yazi vermeye yanasmadi, Mammut ben yazarim dedi, yazdi da, ama yarim saatlik bir agiz dalasinin yanisira yazdi, ben tartismayi kesince yanimizdaki taksi söförüne satasti bu kez; tatli-sert idare etti onu, yaziyi alinca ciktik gittik. Sabah odayi topolamadan cikmistik. Annemle dönüp dün geceden kalan pijamasi, birkac oyuncak, SPD kartlari, bos meyvasuyu kutusu, dün üstünde gelen kıyafetlerini toplamak zor geldi tabii; simdi yazarken bile gözlerim doluyor. Sonra da bastim gaza geldim. Bu yol kisaldi mi ne?
Yol boyunca avukatimla, Shrek'le konustum bir yandan. Savciliga sikayet dilekcesi vermis. Temizlikci kadin kilitleri cifter kez kilitledigine yeminler ediyor. Cilingi gelince kadinin dogru söyledigi anlasildi zaten. Kilidin yaninda matkapla acilmis bir delik var. Cok profesyonelce, cok temiz calisilmis. Icerde, harddisc'in üstünde de hic parmak izi birakilmamis. Baska hicbir seye dokunulmamis. Sadece laptop ve harddisc'teki fotograflar... Ama anlayamiyorum. O fotograflari delil olarak kullanmaya kalktigi takdirde kendini ele vermis olacak. Ayrica yasadisi yolla elde edilmis delil zaten dikkate alinmaz. Ustelik bulacagi fotograflar birkac tatil fotografindan ibaret. Bu olayin dehset verici niteligi doguracagi sonuctan degil, buna cüret eden hastalikli beyinden geliyor. Baskasinin sinirlarini tanimamanin cok ileri boyutlu bir örnegiyle karsi karsiya oldugu icin uykusu kaciyor insanin.
Okuldan ciktigimizda taksi söförü bana dönüp, "peki siz kac yasindaydiniz, cok mu cahildiniz bu adamla bir araya geldiginizde" dedi. "Cahil degildim, ama kör oldugum kesin. Bu adam da böyle degildi o zamanlar, ama hic mi belli degildi deseniz, yok, belliydi, ama biraz kördüm, biraz konduramadim" dedim.
Simdi gel de ise konsantre ol...
* * *
Bayrak törenine gittiginde uzaktan Nemo'nun fotografini cektiydim; ögretmeni onunla konusurken basini oksuyordu, o da gülümseyerek bir seyler anlatiyordu. Bu kadar ilgili ve sevecen bir ögretmeni oldugu icin cok seviniyorum.

8.2.07

Carsamba Raporu

Bir gece önce gec yatinca sabah cok erken firlayamadik evden, ama yine de hic sorunsuz gecti ögleden öncemiz. Once benim is yerime ugrayip sigorta karnemi aldik; bu arada 34 kisiyle tanisip merhabalasti Nemo. Zaten bir gece önce de "senin sirketinde kac kisi var?" diye sormustu, dedim 600. Bir de aile ve tanidiklari saydi; enistemi adiyla sayip, ablam icin "onun yaninda kalan kadin" demesine cok güldüm ama ablamin komik bulacagini sanmiyorum. Arada "senin doktor arkadasin, öbür doktor arkadasin, ..." diye saymaya devam etti, ama kastettigi Shrek degil, sabah gidecegimiz doktor ve izinli oldugu icin bulamadigim öbür doktor oldugunu tahmin ediyorum. Ofiste herkesle güzel güzel merhabalastigi icin bol aferin topladi. Ne kadar bana benzedigi söylendikce ben de dört köse oldum. Dört yasina kadar sirket pikniklerine götürdügüm icin herkes o yaslardaki halini biliyor tabii. Bir iki kez de cocuklu ev toplantilari yapmistik departmanda. Lafi cok dagittim, Nemo saymasini bitirince "612, demek senin takimdan beni 612 kisi seviyor" dedi...
Cantamiza sirketin kafeteryasindan su, topkek, bisküvi doldurup hastanenin yolunu tuttuk. Biraz utanarak sira bekleyen kalabaligin arasindan gecip dogruca arkadasimin yanina girdik; azicik sohbet, idrar ve kan tahlillerinin ardindan ultrasonla da bakti, görünürde bir sey yok. Nemo "bu doktor arkadasini cok sevdim, hastalaninca hep ona gelelim" dedi ama aslinda esas sevdigi ultrason:) Umarim bir daha bu doktor arkadasimla sadece ailecek görüsürken rastlasiriz, bir nefrologa ihtiyacimiz olmaz...
Nemo hastaneden cikarken "sakin babama söyleme, yoksa sana kizar, sen hasta ettin diye bagirir" dedi.
Ogleden sonra China Soul'a biletimiz oldugu icin eve gidip biraz dinlendik. Akrobatlarin yapacagi numaralar ilgisini ceker diye düsünmüstüm ama hic begenmedi. "Para verdigine göre seyredecegim tabii ama bir dahaki sefere bilet aldigin gösteri komik olsun" dedi. Birileri bu laflarla egitmeye calismis belli ki. Yine de homurdanarak seyretmesinin bir anlamini göremedim ve ara verildiginde ciktik, nesesi yerine gelsin diye bir Toysaurus turu yaptik.
Aksamin kalani onlarla oynayarak gecti.
Oglen evde film seyrediyorken Mammut cep telefonumdan aradi. Gercekten de icrayla gelmis, resmi adresim orasi oldugu icin annemin evinin önündelermis. Icra memurunu telefona istedim, ben ilk cumartesi degil, ikinci cumartesi aldim, daha 10 gün olmadi dedim ama adam sert sert "beni ilgilendirmez hanimefendi, ben kararda ne yaziyorsa onu uygularim" dedi, ben de "iyi, zaptinizi tutun öyleyse" dedim. Aklisira mahkeme önünde durumu esitleyecek, bakin o da uymuyor diyecek. Yeni avukatin verdigi akil bu belli ki. Iyi ki hukuk okumamisim, herhalde hem ac kalirdim, hem haksizliklari göre göre kanser olurdum. Insan dogru bulmadigi, hak vermedigi birini nasil hukuk kurallari cercevesinde avantajli duruma gecirmeye calisir ki...

7.2.07

Sali Raporu

Ben daha iyiyim, ama Nemo sanirim idrar yollari enfeksiyonu geciriyor. Yine de keyfi yerinde. Carsamba sabahi hastaneye götürüp tetkiklerini yaptiracagim.
Bu sabah velayet davamizin durusmasi vardi. Nemo'yu annemle birakip ciktim mecburen. Maganda Mammut yeni bir avukat bulmus, "vekaleti dosyaya yeni koyduk, henüz dosyaya tam vakif degiliz, süre istiyoruz" dedi yeni avukat hanim (icimden küfretmek geldi burada ama neyse). Ayrica "eski vekilin bildirdigi sahitlerimiz dinlenmemis, onlari dinletmek istiyoruz" dedi. Aslinda iki durusma önce filan sahitlerine davetiye cikarttirmalari icin kesin süre vermisti, ama kalem yanlislikla(!) tebligata "kesin süre" bölümünü yazmadigi icin bu haklari baki. Bir sonraki durusma 12 Nisan'da. Neyse, artik kizacak halim kalmadi. Durusmada kendisi yoktu, o da bir seydir. Fotokopi odasinda avukatini duydum, telefonla konusuyordu, "mammut bey, siz neredesiniz?" dedi, anladim ki oralarda bir yerde. Koridordan ciktigimizda baktim sagda birkac metre ötede konusuyorlar, biz benim avukatla sola döndük. Az sonra telefonla beni aradi, cocugu nereden alacagini soruyor. Cumartesi alabilecegini söyledim. Icrayla gelirim dedi, nasil istersen dedim. Subat tatilinin ilk 10 günü bende kalacagi seklinde karar ciktigi icin hangi gün aldigima bakmaksizin teslim gününü icraya koyabilir, koysun. Dosyada onun onlarca "yerinde bulunamadi" zapti var, bir tane de benim olsun, ne olacak... Muhtemelen bu yeni avukat, hukuk bosluklarini kullanarak yapabilecekleri seyler oldugunu söyleyerek güvenini kazandi, simdilik onun sözünü dinliyor. Yakinda görürüm...
Ogleden sonra programi ile normal tempomuza döndük. Nemo Istanbul Modern'in cocuklar icin rehberli gezi + egitim odasinda resim programina katildi. Ben de biraz uzaktan onlari izledim. Tabii sergiyi geziyorum ve tesadüfen karsilasiyoruz süsü vererek.
Günlük rapor bu kadar. Yarin erken kalkip ac karnina hastaneye gidecegiz, artik yatmaliyim

4.2.07

Oyuncak Müzesi

Sabahlari daha iyi oluyorum. Nemo tüm ögleden öncesini TV karsisinda cizgi film seyrederek gecirince ögleden sonrasi icin fazla yorucu olmayan bir program yaratmak niyetiyle daha önce yaptigim yariyil etkinlikleri arastirmami ortaya cikardim. Vee, Sunay Akın'ın Oyuncak Müzesi'ne gittik. Haftasonlari ekstra etkinlikler de oluyormuş. 13.30'da kukla tiyatrosu, 15.00'te illüzyon gösterisi varmis. Yeni gitmek isteyecekler icin bir uyari: kukla tiyatrosu icin rezervasyon yaptirmak gerekiyor. Telefonda bu bilgiyi vermedikleri icin biz ayirtmamistik. O zaman iki saat oyalanip numarasiz olan illüzyon gösterisini seyretmek de pek mümkün olmayacakti. Neyse ki son anda bir bilet iadesi oldu ve Nemo kukla tiyatrosunu seyretti. Biz de annemle icindeki cafede oturup gazete okuduk. Bizimki 45 dk sonra pek eglenmis sekilde ve "3'te sihirbaz varmis" diyerek geldi. O arada müzeyi gezdik. Illüzyon gösterisine ben de girdim. Nemo "aa, nasil yapti?" deyip durdu. Eve döndügümüzde atesim 38,3'e cikti, burnum akmaya, gözlerim yanmaya basladi; ama bu iyi bir sey, aldigim homeopatik ilac calisiyor demek. Aksam yemegi icin ufak bir planlama yapip mutfagi anneme terk ettim. Biraz TV, 4 sayfa tatil ödev kitabi, sonra film, sonra biraz daha ödev, ... Shrek bu arada acile gidip kan tahlili yaptirmis, baska bir sey cikmasin altindan diye. Yok yok, düpedüz influenza bu, gercek grip yani. Doktor da bol sivi, C vitamini, dayanamazsa parasetamol almasini söylemis, o kadar.
Iste saglik bu kadar önemli. Nemo burada olmasina ragmen hastaligim yazinin yarisini kapladi.

3.2.07

Pasta Iyilestikten Sonra

Persembeden beri hastayiz. Cuma Shrek de ben de ise gidemedik. Bütün gün inleyerek yattik, o bir kanapede, ben bir kanapede. Atesimiz çıktı. Öksürüyoruz. Ben biraz daha hafif geciriyorum galiba. Persembe aksami hala biraz enerjim varken tavuk suyuna corba yapmistim. Corba, adacayi, elma suyu disinda birsey yiyip icemedik zaten. Ama bugün o kendi evinde, ben kendi evimde yatiyorum. O yalniz, kendine yeni corba yapmis o halde; benimse annem geldi.
Cünkü bu sabah Mammut Nemo'yu getirdi:)
Salı günü velayet davamizin durusmasi varken tedbir kararina zamaninda uymadigi yetmezmis gibi hic vermemis olmak yemedi tabii.
Oglan istiyor ki, hemen iyileseyim, Akmerkez'e gidip bowling oynayalim, oyuncak alip fast food yiyelim (babasiyla yaptikları gibi anlasilan), ama benim hic halim yok. Bulastiracagim diye de ödüm patliyor, fazla sokulamiyorum. Dün kuru, gicik öksürügü gibiydi, bugün söküldü. Bogazim yirtilacak gibi öksürüp yesil seyler tükürüyorum.
Subat tatili partisi de istedi. Pastasiz parti olmaz dedi. Iyilesince dedim.

1.2.07

Eski Arkadaslar

Shrek’in arkadaslarini seviyorum. Herseyden önce “iyi” insanlar. Iyi bakisli, iyi karakterli, iyi egitimli. Dün aksam hem Ada’dan cocukluk arkadasi, hem fakülteden sinif arkadasi Sari Shrek, bir baska sinif arkadasi ve onun kiz arkadasi ile bulustuk. Gencliklerinde herkesin lakabi varmis; benimkine saclari kivircik diye Kivir Shrek, öbürüne sarisin diye Sari Shrek demeleri salt isimleri ayni diye degil yani; arkadas cevresinde tek olan isimlere de lakap takilirmis. Sari Shrek artik Izmirli. Yariyil tatili diye ogluyla tatile, babaanneyi ziyarete gelmisler. Biz Izmir’e gittigimizde bize enginarli pilav yapan oydu iste. Obür arkadasi da “aa, bir gün bana gelin de size taze makarna yapayim” dedi. Uc erkek aralarinda bu sene marketlerde görülen top şeklindeki kabaklardan bahsetti; onlarla kabak dolmasi cok güzel oluyor dediler:) Biz hanimlar da sevecen bakislarla dinledik.
Onlar karsi tarafta diye, Bostanci’daki Hatay Restoran’a gittik. Cok güldük, biraz cok yedik, biraz da ictik. Hatay Restoran cok güzelmis; duvarlar ahşap, her tarafa Cumhuriyet Kitap ekinin kapaklari cercevelenip asilmis. Onlarin arasinda iyi hissediyor insan. Mezeler de cok lezzetliydi. Hele yaprak cigerden tadan ciger sevmezler bile paylarina düseni silip süpürdü. “Bunu tekrarlayalim” diyerek ve bir sonraki bulusmanin nerede, ne zaman olabilecegini konusarak bitirdik geceyi.
Canta boyu fotograf makinam bozuldugundan beri dogru dürüst fotograf yok sitede. Büyük olani yanimda tasiyip her ani belgeleyemiyorum tabii. Ayni paralelde, yazilar da ic karartici konular üzerine olmaya basladi. Acaba fotograf cekememek, bugünün güzel anlarini belgeleyememek ve bunlari yazmamak arasindaki baglantida sebep-sonuc iliskisi var mi? Yani kücük bir fotograf makinasi alsam, yeniden yemek fotograflari koymaya baslayip, dikkatimi baska yönlere cevirip, daha keyifli yasar miyim acaba? Sanki öyle. Üstelik tuhaf bir sekilde, nesem de yerinde.