27.12.06

Grrr!!!#%@!&

Kulaklarimdan ve burnumdan ates fiskiriyor.
Shrek'in evi karmakarisik, cok dolu ve daginik; ayni kendisi gibi. Ben de bu aksam önce evini toplamaya giristim. Hem bu daginikliktan, aradigini bulamamaktan, evi muayenehaneye cevirmenin zorlugundan sikayetci, hem de yapmasi gerekenler gözünde büyüyüp iyice morali bozuluyor. Ben de aklim sira neselendirecegim (ev bitti sanki, bir de onu toplayacagim); sirinlik yapa yapa "hicbir sey yapmazsan hicbir sey degismez, ama bak azicik birsey yapsan hemen hallolacak" filan diye bir seyler söyledim, ama o hicbirsey yapmak istemiyormus, "niye bir sey yapmak zorundayim?" diye hafiften simardi. Bu kez ben "bak ben de Mammut'u aramak zorundayim, yilbasi, bayram programini konusacagim, hic aramak istemiyorum, ama mecburum" dedim. "Niye bunu yapmak zorunda kaldigini söyleyince kiziyorsun" dedi. Baska bir deyisle "Böyle bir adamla yasayip bir de cocuk yapmissin, simdi sonucunu yasiyorsun" diyor yani...
Neyse, ben o kizginlikla telefona sarilip bir hisim Mammut'u aradim. "Ne vardi?" diyor telefondaki ses.
"Yilbasi ve bayram programini sormak icin aradim, Nemo'yla ilgili kismini tabii."
"Biz oglumla yilbasini Erdek'te kutlayacagiz."
"Peki, o zaman ben Pazartesi sabahi gelir alirim."
"Biz oglumla bir yerlere gitmeyi planliyorduk. Sen nerden ciktin?"
"Bayramin ikinci gününden son günü aksamina kadar oglumla olma hakkim var ya.."
"Sen yine mahkeme kararlariyla is yapmaya mi calisiyorsun?"
"Madem daha fazlasini ogluna layik görmüyorsun, en azindan mahkeme kararinin verdigi hak kadar görmeye calisiyorum. Nemo yilbasini annesiyle gecirmek istiyor olabilir, ama senin umurunda degil."
"Asil senin umurunda degil, oglunun ne istedigi; o yilbasini annesi VE babsiyla gecirmek istiyor."
"Bu mümkün degil iste."
"Ben sana esit uzaklikta, esit sürelerde görecegimiz bir sekli formülize edelim dedim, sen kipirdamadin."
"Sen haftaya ben ararim, sen arama dedin, aramadin. Her konustugunda baska bir ruh halinde oluyorsun. Senin söyledigine nasil güvenilir?"
"Ben seni aradim."
"Hayir aramadin."
"Cep telefonundan aramamis olabilirim."
"Isten arasan bana iletirlerdi. Cep telefonumdan arasan numarani görürdüm."
"Kendi numaramdan aramamis olabilirim. Yaziya dökelim, mahkemeye verelim."
"Hayir"
"Sen Subat'ta cok daha fazlasini alacagini zannediyorsun"
Bundan sonra ne dedigini duymadim, cünkü karsilikli bagiriyorduk. En son "Pazartesi sabahi gelecegim" diye bagirip kapattim.
Shrek de "ne diyor?" diye soruyor.
Ne farkediyor?
"Ben arayip hindi dolmasi siparis edeyim bari."
"Pazartesi feribot 7'de. Yilbasi partisini uzatamayiz yani. Ama yemek yeriz tabii." (Kabul, bunlar biraz sacma kacmis olabilir, söylemesem de olurmus.)"Iyi, o zaman sen yilbasi gecesi evde kal, dinlen; ben de evde otururum. Sorun degil."
"Dogru, hicbir sey sorun degil, ya da hersey sorun!"
Ido'yu arayip Pazartesi 7 gidis, 15.30 dönüs, Carsamba 18.30 gidis, 23.55 dönüs icin feribot bileti aldim.

26.12.06

Haftalik Rapor

Gecen hafta ortasindan beri özellikle de isyerinde cok yogun geciyor günler, ve oldukca sikintili. Uzun süredir üzerinde calistigim yeni organizasyon kabul edildi, ama terfisini istedigim iki kisiden sadece biri kabul edildi; digerinin terfisi iletisim problemleri oldugu gerekcesiyle red edildi. Isle ilgili detay vermek istemedigim icin daha fazla anlatmayacagim, ama kisisel olarak haksizliga ugramak degil, haksizliga sahit olmak da yeterince moral bozucu.
Cumartesi aksami holdingin yilsonu balosu vardi. Müdür ve üstü unvanlarin katildigi bir davet bu. Esli bir davet olmasina ragmen, Shrek de bizim sirketten oldugu ve iliskimizi herkes bilmesine karsin resmiyet kazanmamis olmasi nedeniyle tek basima gittim. Zaten iki gün önceki terfi hayal kirikligi nedeniyle kendimi oldukca yabanci hissediyordum, bu duygum iyice pekisti. Ust yönetime "ah, ne kadar da egleniyoruz" gösterisi yapan, eller havada sahneye kosan koca koca insanlar midemi bulandirdi. Erkenden kactim.
Cumartesi annem arayip, karsi komsusu Gönül Abla'nin Pazar günü 11.30'da "kizlar toplantisi" yaptigini, beni de bekledigini, gelebilirsem cok sevinecegini söyledigini haber verdi. Shrek de nasil olsa aksam üstüne kadar ogluyla zaman gecirecegi icin gitmeye karar verdim. Annem 11.30 deyince herhalde gec kalkanlar dikkate alinarak brunch gibi birsey oldugunu düsündüm; hatta "vaktim olsa evde birseyler hazirlayip götürürdüm " diye hayiflandim. Bu eksikligi telafi etmek icin yol üstündeki Pasabahce'ye ugrayip ayakli bir pasta tabagi ve "Beyaz unsuz, sekersiz hamur isleri" adli bir kitap aldim hediye olarak. Ha ha, gittigimde bir de baktim, ortaya Gönül'ün yaptigi takilar ve ördügü yastiklar yayilmis. Annesi ve ablasi da orada. Bir hanim arkadas gelip digeri gidiyor; biraz sohbet ediliyor, caylar kahveler iciliyor; "karamelli kek var, ister misin? diye soruluyor; sonra hanim arkadaslar kendilerine veya yilbasi armagani olarak bir seyler satin aliyorlar. Gerci gayet eglenceli bir sohbet vardi ve Gönül'ün annesini de pek severim. Onlar annemin 40 yillik komsusu. Rivayete göre ben 1-2 yaslarindayken balkondan Sevgi Teyzeyi görünce (annem beni genellikle balkonda mama sandalyesine oturtup ev islerini yapmaya calisirmis) bir elimi gögsüme pat pat vurarak "Gevgi, bu seni istoo" diye bagrinirmisim. Eglenceli kadin ne de olsa... Neyse, hic aklimda yokken, hic ihtiyacim yokken, bu parasizlikta, ayip olmasin diye iki kolye bir anahtarlik alip ciktim sonunda.
Ustüste gelen fiyaskolarin bas agrisiyla eve döndügümde güzel bir Pazar sekerlemesi yaptik, kendimize geldik; ama sonra hemcok gec yattik, hem de bütün gece dönüp durdum. Ne zaman hafta sonu ögle uykusuna yatsam sonra pisman oluyorum zaten.
Sonra hafta hizla basladi. Oyle de devam ediyor. Sene sonundan önce bitirilmesine niyetlenilen tüm isler üstüste; bir yandan da performans görüsmeleri, maas artislari, bilgilendirme toplantilari, yil sonundan önce teslim etmemiz gereken mallar, hepsi bir arada.
Bunca seye ragmen ben yilbasi havasina giremedim. Mammut'u arayip Nemo'yu ne zaman verecegini sormak icin psikolojik olarak uygun zamani bekliyorum. "Bilmiyorum, daha cok var" demeyecegi kadar gec, yol planlamasi yapabilecek kadar erken ani kolluyorum; herhalde Carsamba aksami sormak en uygunu.
Iste böyle.

19.12.06

Iki Dag Arasindan Batan Günes Resmi

Cumartesi günü Kanyon'da katildigimiz yilbasi süsü yapip agac süsleme aktivitesini yaptiran genc adam ne tarafta oturdugumuzu sormus, biz "bu tarafta" deyince de "size uzak o zaman, yerimiz Atasehir'de, ama yine de kartimizi vereyim, isterseniz cocuk atölyelerine katilabilirsiniz" demisti. Bu tip aktivitelerin basinda genellikle genc hanimlari görmeye alistigim icin takdirle karisik bir güven duydugum genc adamin adi Baris Karayazgan'mis; verdigi kartta öyle yaziyor. Ben tabii Nemo'ya odaklanmis olmaktan cevremi sisli algiladigim icin o anda pek sohbet etmedim, bir tek Nemo'nun cok güzel resim yaptigindan ama kaliba sokmaya kalkarlar diye sanat atölyesi gibi yerlerden cekindigimi söyledim. "Daha cok sinif ögretmenleri yapar onu, atölyelerde pek olmaz da; doga resmi cizdirirler, ufukta iki tepe arasindan günes batar, daglara dogru giden bir yol, yaninda bir agac olmalidir" dedi. Bir anda ilkokulda yaptigim, üstelik bir takvim fotografindan baka baka yaptigim icin cok güzel oldugunu sandigim resmim geldi aklima. Tam tarif ettigi gibiydi. Cizgim cok iyi olmasina ragmen niye resim yapamadigim kafama dank etti bir anda.
Az önce karti cantamda bulup daha dikkatli baktim, yerin adi da Pace Cocuk Sanat Merkezi. Gidip görmedim tabii, haftasonu trafiginde Nemo'yu oraya götürecegimi sanmiyorum, ama Atasehir'e yakin oturanlar icin bence bakmaya deger. Levent-Tarabya hatti ve cevresinde bu tip bir cocuk atölyesi bilen varsa ve bana bilgi verirse de cok sevinirim.
Nemo'nun bir resmiyle bitireyim de yaziya renk gelsin. "Kış Mevsimi" adli bu resim aslinda Nemo'nun bendeki nadir temali resimlerinden biri; oglum serbest calismalarinda daha cok animasyon veya cizgi kahramanlarin resimlerini yapmayi tercih ediyor:)

18.12.06

Sinema Vakit Kaybi

Bu blogda günlük tutma isi gittikce tuhaflasiyor. Bugün aslinda dünya kadar isim var, blogla oynayacak vaktim yok. Acilen anlatmam gereken birseyler de olmadi. Ama "bir an önce kisaca da olsa haftasonunu anlatayim, kimseyi merakta birakmayayim" diye dillendirebilecegim bir duyguyla yazmaya basladim. Amacimin sapip kendim icin degil, okuyanlar icin yazma tehlikesi ile karsi karsiyayim anlasilan. Madem vaktim yok, ben en iyisi haftasonuna getireyim lafi artik.
Persembe aksami Mammut'u aradim, "Erdek'te olup Cuma oglani getirmek gibi bir planin var mi?" dedim. "Yok" dedi. Daha önceki seferlerde sorun olan konuyu netlestirmek amaciyla "okuldan mi, evden mi alayim? okuldan alin dersen annem alabilir ama, ben yetisemem" dedim."Oyle erkenden almayin bir daha. Vapur saatine kadar sokaklarda durulur mu?! Bir daha annenin almasini, birakmasini filan da istemiyorum, neler oldugunu ögrendim" dedi. Muhtemelen Nemo'nun birakilirken aglamasini annemin birakmasina yordu. Erken alindigina Nemo'nun cok sevindigini, zaten orduevinde oyun oynayarak vapur saatini beklediklerini söylemenin bir anlami olmayacagini artik ögrendigim icin "tamam, yarin aksam alirim" dedim.
Cuma aksamüstü 17.30 deniz otobüsüyle gectik Bandirma'ya. Varmamiz 20.00'yi buldu. Bir taxiye atlayip Erdek'e gittik, kapilarini caldik, babaanneyle Nemo acti kapiyi, hemen üstüne bir kazak gecirip okul cantasini alip geldi, 21.30 feribotuna rahat rahat yetistik. Cumartesi günümüz oyunla, ödevle, film seyrederek, cikip oyuncak alarak ve yilbasi icin ne hediye istedigini belirleyerek gecti. Cevahir'e diye yola ciktik ama anneanneyi evine biraktiktan sonra cok aciktigimizi fark edip Metrocity'ye giriverdik. McDonalds-oyuncakci turunu tamamladiktan sonra Kanyon'daki cocuklar icin düzenlenen yilbasi agaci süsü hazirlama ve agaca asma aktivitesine katildik. Hediye olarak verdikleri yesil kurbaga bere de cok hosuna gitti. "Iyi ki gelmisiz, hakliymissin, burasi cok güzelmis" dedi melegim. Ama gitmeyi düsünenleri uyarmaliyim, Metrocity'deki Maxitoys'da 99 YTL olan bir oyuncak Kanyon'daki Elit'de 111 YTL'ydi. Ondaki anne yoksunlugunu, bendeki annelik yoksunlugunu oyuncak alarak telafi etmeye calismak istemiyorum ama evdekiler dururken yeni oyuncak almayalim da diyemiyorum. Onun kaliteli vakit gecirecegi sstüdyo calismasi tarzi bir seyler bulmaliyim artik. Evdeki piano da ilgisini cekiyor; belli ki kulagi da var. Bizim cok düzenli gitmeyisimizi anlayisla karsilayacak bir müzik okulu da bulabilirim belki. Normal annelerin dünyasini, web sitelerini, gruplarini kurcalamali biraz.
Kanyon'dan cikinca anneanneyi de alip eve gitmemizi istedi Nemo. Günün kalanini aldigimiz oyunu kurup oynayarak ve film seyrederek bitirdik. Benim gözlerim kapanirken o hala cin gibi oturuyordu. Yatalim artik dedigimde itiraz da etmiyor ama boynu bükük, surati asik, küskün ve suskun yataga gittiginde dayanamadim, büyük yatakta (yani benim yatagimda) kitap okumamizi önerdim; üc sayfa sonra uyudu zaten. Bir yandan da tereddüt ediyorum tabii, 8 yasinda bir cocugun annesiyle yatmasinin cok cogru olmadigini biliyorum, ama ben de ona sarilip kucak kucaga uyumuyorum, ayni odadaki iki tek yatakta uyumaktan farki yok. Bu sayede sabah 9.30'a kadar misil misil uyudu, oysa bir gün önce daha gec yatmamiza ragmen o gelip beni 7'de uyandirmisti. Ben de onun nefes sesini dinleyerek yattim o uyanana dek.
Pazar günü Fare Şehri filmine gideriz diye konusmustuk, ama "vakit kaybetmeyelim diye" gitmek istemedigini söyledi. Biz de ödevleri bitirdik, oyun oynadik, film seyrettik, yilbasi agacimizi süsledik, gün geciverdi. Odevlerini yaptirirken her seferinde onun düsünme tarziyla ilgili bir seyler ögreniyorum. Bu kez matematik ödevleri dogal sayilari kafadan toplamayla ilgiliydi. Bir calismada satirlara sayilar yazilmis, kafadan toplayarak gidip, en sonunda da 100'e tamamlayan sayiyi bulup yazmak gerekiyor. Ornek verecek olursam, 10-5-20-20-15-5-10 ... 100 yazilmis, bosluga 15 yazmasi bekleniyor. Nasil zorlandi anlatamam, kafadan 10'ar 10'ar toplayarak sayamadigini zannettim. Bir sonraki ödevde ise meyvalarin sayi degerleri üstündeki paragrafta verilmis; armut 10, cilek 20, limon 30, elma 40 degerinde. Asagida da bu meyvalarin degisik dizilimlerle dörtlü gruplari yapilmis, toplayarak sonucu yanlarina yazmalari isteniyor. elma+elma+armut+cilek=110 yazacak mesela. Yani hep kafadan toplama var, hem de meyvalarin degerlerini aklinda tutma. Bu bana cok daha zor gelirken, Nemo pitir pitir yapti hepsini. Sastim kaldim. Bir cesit görsel algisinin benden daha iyi olmasi mi acaba, veya toplama kavramini böyle ögrendiler belki de...
Saat 15.30 olunca ciktik evden. Yolda uyudu. Istanbul'un yollari uzun, trafigi cok fazla geliyor ona. Yenkapi'ya varmamiz, vapura binmemizle ancak iste. 17.30'daki feribotla gectik karsiya. Yolda amiral batti oynadik; Sünger Bob'un VCD'sini alip laptop'umda seyrettik. Haftasonunu Istanbul'da geciren bir sinif arkadasi ve kardesine, Eren'le Yaren'e rastladik. Nemo bu raslantidan fazla hoslanmadi. Cocuklar cok konuskan ve rahat. Bizi amiral batti oynarken görünce Nemo'ya "annenle oyunun bitince senle ben oynayalim" dedi. Ne bilsin, bizimki annesine hasret... Neyse ki, ödevlerini bitirmesi gerekiyormus. Bir ara Nemo'ya "hadi, bir kizgin surat yapsana" dedi. Nemo'nun keyfi yerinde, kizgin rolü yapamadi. Eren bana dönüp "Nemo drama dersinde hep cok kizgin bir surat yapiyor; bir de onunla oturan bir arkadasi var, gittikce Nemo'ya benziyor, biz tersi olur sanmistik, ama o Nemo'ya benzemeye calisiyor" dedi. Ben de arkadaslarin iyi anlastiklari zaman daha uyumlu olduklarini, zamanla benzemeye baslamalarinin normal oldugunu filan söyledim ama ögretmenin arayip sormam lazim. Ozellikle de drama bölümünü. Ogretmeni de cok tatli bir hanim ama garip bir cekingenligim var. Cocugumu bu kadar uzaktan takip ediyor olmayi sindiremedim sanirim.
Vapur cikisinda tam 55 dk.miz vardi geri dönüp feribotu yakalamak icin. Bu kez rastladigimiz taxi daha da hizli cikti. Nemo'yu birakip geldigimizde hala 15 dk vardi 20.30'a. Nemo da daha metin karsiladi ayriligi. Tam birakirken yine aglamakliydi, ben onu öpüp babaannesinin "haftasonu nasil gecti" sorusunu cevaplarken, o sirtini bana dönmüs ayakkabilarini cözüyordu. Ya agladigini görmemi istemedi, ya da bana bakarsa aglamaktan korktu.
Artik yavas yavas bütün Bandirma'li taksi söförleri hikayemizi ögrenmeye basladi...

12.12.06

Kosu Pisti


Biliyorum, spor yapmanin cok suni bir yolu. Sahilde veya ormanda yürüyüse cikmayi ben de cok ama cok daha fazla severim, ya da bisikletle dolasmayi, ya da tenis oynamayi, ya da yelken yapmayi. Ama yapabiliyor muyum? Koskocaman bir HAYIR! Baska bir suni ve sevimsiz spor yapma sekli olan spor salonuna bile gidemiyorum. Gecen yil bir heves yazildik Shrek'le, birkac ay gittik hatta, sonra gitgide sayreklesti bu ziyaretler, salonda kalis süreleri kisaldi ve bitti.
Biliyorum evlerine kosu bandi alanlar bir süre heves edip kullaniyorlar, sonra katlanip bir kösede tozlanmaya mahkum oluyor. Ama ben birkac ayda bir spora baslamaya heves ederim zaten. Her heves ettigimde evde hazir bekleyen bir kosu bandimin olmasi bile faydali. Yoksa hareketsizlikten paslanip kalacagiz...
dedik veee 2.el bir kosu bandi alip geldik eve. Pazar günü Cevahir'in altindaki Finspor'a gidip modellere baktik, aklimizdaki sorulari sorduk. Oyle büyükler ki esas sorun nakliyesinin nasil yapilacagi. Dükkandan aldiginiz zaman eve teslim yerinde montaj kosullariyla satiyorlar tabii, ama 2.el alinca nakliyeyi siz ayarlamak zorundasiniz. Neyseki sirket nedeniyle nazimin gectigi bir tanidik firmanin kangosu aklima geldi; Pazartesi aksami gidip aldik. Sifirinin pesin fiyati 1,450'ye geliyor, biz 800 verdik. Adam "karim hamile, hem bebek odasi icin yere ihtiyacimiz var, hem de en az 3 sene kullanamayacak, biz de satalim dedik" dedi. Gercekten de cok az kullanildigi belli, garantisi de sürüyor. Her tarafini strec filmle sarmislar, köselerine köpük yastiklar koyup güzelce paketlemisler. Ama ben bütün ambalaji actirip denemeden almayalim dedim. Düsünüyorum da, 3 sene önce olsa ben adama güvenir, ambalaji actirmazdim bile; ama simdi aklima herkesin sahtekar olabilecegi, o ambalajin sirf beni kandirmak icin düzenlenmis bir oyun olabilecegi gibi seyler geliyor; saglama almak icin kontrol etmek gerek. Mammuttan aldigim kursun sonuclari iste... Calistigina emin olduktan sonra da güc bela üc kisi tasiyip evden cikardilar aleti. Allahtan benim eve cikarmak daha kolay oldu. Giristen sonra tekerleklerinin üstünde salonun bas kösesine kadar gitti. Hep salonda durmayacak tabii, simdilik. Karsisinda bir TV olup bir programa kaptirmadan üstünde yarim saat durmak imkansiz gibi bir sey bence. TV karsisinda durabilmesi icin salonda yeni bir düzenleme de yaptik. Ev genis diye genis, rahat bir model alalim dedik; hem ikimiz de hic ufak tefek degiliz. Ama bu modele kosu bandi yerine kosu pisti demek daha dogru sanki...
Artik her aksam (daha dün 1, bugün 2, ama plan böyle) is cikisi benim eve gidip yürüyüs yapiyoruz, dus aliyoruz, birimiz pistteyken digeri yemek hazirliyor, digeri pistteyken öbürü sofrayi kuruyor, yemekten sonra cikip Shrek'in evine geciyoruz, ben blog güncellerken Shrek kendi bilgisayarinin basinda birseylerle mesgul. Iki evin de gönlü oluyor. Biraz da böyle...

4.12.06

Kanapede Haftasonu (yeni hemen hemen)

Bir haftasonu daha geçti. Unutmamanin ve diger haftasonlarindan ayirdetmenin tek yolu yazmak...
Mammut Cuma günü annemin Nemo'yu okuldan degil de evlerinden, yani babaanneden almasini kabul ettigi icin, bu da en erken 16.30 sularinda olabilecegi icin, annem sabah 7 feribotuyla Bandirma'ya gecti. Mammut'un neye kizacagi belli olmadigi icin okula ugramadi, gün boyunca Erdek'te oyalanip dogrudan evlerinin önüne gitti. Nemo servisle gelince onu karsilayip, birlikte kapilarini caldi, babaanne cantasini hazirlayana kadar kapida bekleyip alip Nemo'yu cikti. Bir taksiyle Bandirma'ya dönüp 21.30 feribotuna kadar ordu evinde oyun oynadilar, kitap okudular. Nemo telefonda bana "niye senin gelmedigini sorabilir miyim?" dedi. Ben de anlattim, "biraz hastayim, belim agriyor, o yüzden seni evde bekliyorum" dedim. "Hangi eve gidicem ben?" diye sordu, "bizim evimize tabii, anneannenle birlikte bizim eve geleceksiniz" dedim. Gece 24 gibi geldiler. Bebegim önce biraz durgundu, beni kanapede yatar görünce tedirgin olmustur diye düsündüm, üstüne varmadim. Biraz yattigim yerden oyununa katildim, bir film seyrettik, ben benimkinde, o öbür kanapede uyuyakaldik; üstünü örtüp isigi kapatmak anneme kaldi.
Sabah uyandigimizda baktim biraz daha rahat hareket ediyorum, ama hala uzun süre oturamiyorum, yari yatar pozisyonda kalmak istiyor belim. Odevlerini birlikte yapmak icin masa basinda oturdum yine de. Ingilizceme hayran oldu:) Ben de onun matematigine:)) Aralarda oyun ve yemek molalari verdik. Türkce ödevini de yapacaktik ama baktim cok gönülsüz, onu da yarin yapariz deyip kendimize bir film sectik, misir patlattik ve kanapelere kurulduk. VCD'nin kapagindaki reklamlara bakip bana birkac film ismarladi. Onlar bir dahaki sefere artik. Bu kez uyuyakalma bahanesine gerek olmadi, anneanne kanapeye yatak kurdu. O zaten neredeyse bütün oyuncaklarini salona tasimisti. Böylece sabah gözümüzü acar acmaz oyun baslayabildi. Yarattigi hayal aleminde, iyi kahramani benim elime verip kendine de kötülerin kahramanlarini alarak savastiriyor habire.
Okuduklari kitap ve siirler hakkindaki sorulari cevapladiklari bir kitaba, "Ecem'in Gül Agaci" adli bir kitaba iliskin yorumlarini yazmasi gerekiyordu. Once kitabin adi, yazarinin adi, hangi tarihte okudugu, sonra kisaca neler oldugu, nerede gectigi, karakterlerin adi, sevdigi/sevmedigi yönleri, kitabin begendigi/begenmedigi yerleri ve nedenleri, o yazmis olsa sonunu nasil bitirecegi, ne sonuc cikardigi gibi bölümleri doldurdu(k). Aslinda ben sorular sorarak cevabi ona söyletip, "hah iste, cok güzel, bunlari yazabilirsin" diyordum sadece. Kendi cocuklugumu hatirladim. Ben de en cok Türkce kitabindaki parcalarin özet ve anafikrini cikarirken zorlanirdim; babam yardim ederdi. Galiba uzun yillar tek basima yapamayacagimi düsünüp icten ice korktum. O yüzden de aslinda kendinin yaptigini söyleyip durdum.
Ogleni devirdigimizde Mammut'u arayip "sen gidecek misin? sana mi birakalim, yoksa annem mi götürsün?" diye sordum, annemin götürmesini söyledi. Iyi:) Hazirlanirken Nemo yine gözyaslarini tutamadi. Bak dedim, hem iki hafta sonra yine birlikteyiz, hem de seneye baban Istanbul'da okumani istiyormus, o zaman cok daha fazla görüsürüz dedim. "Oo, yaza daha cok var" dedi. Dogru, cocukken zaman gecmek bilmezdi ki... Simdi rüzgar gibi geciyor.
Babasindan spor ayakkabisi yerine (sözde) 5. botunu aldigim icin firca yedigim, babanne de anneme spor ayakkabisinin kücüldügünü söyledigi icin giderken yol üstündeki Boyner'e ugradik. Benim 13.dev adamima cocuk reyonundaki cırt bantlı modellerin 35 numaralari kücük geldi! Büyük modellerinin 36'sı da büyük geliyor tabii. Ayakkabi alma isi bir dahaki sefere kaldi, ama bahaneyle haftasonunun tek oyuncagini aldik, action man serisinden el kadar bir ari-adam. Yol boyunca onunla oynadi. Bütün gün yatarken bir anda bu kadar ayakta kalinca agri degil ama siddetli bir yanma hissi basladi, korktum Erdek'e kadar götürmeye. Yenikapi'ya hep beraber gittik, bilet aldik, bir de National Geografic Kids dergisi; salonda 17.10'a kadar oturduk, sonra onlari yolcu edip el salladim. Agladi tabii, ben kendimi tuttum bu kez.
Annem birakmadan önce de Nemo cok aglamis. Derginin hediyesi olan VCD'yi ve arı-adam oyuncagini annemde birakmis; "babam kizar, gelince oynarim" demis. Insanin icine nasil icsel bir korku saldigini ben cok iyi biliyorum zaten.
Gecen hafta Mammut'la haftasonu ve annemin almasi icin konusurken konu bir gecmis zamanlara, bir uzlasma kosullarina gidip gelmisti. Beyefendi oglunun hic böyle seyler yasamasini istemezmis, simdi anlamiyormusuz ama ilerde cikacakmis bu yasadiklarinin onun ruhunda biraktigi izler, o aile ortami icinde büyüsün istermis, ama ben hic caba harcamamisim. Saka gibi ... Simdi de o uzlasmamizi öneriyormus. Esit sürelerde ikimizde kalirsa, bir hafta onda, bir hafta bende, Istanbul'da bir okula gidermis. Ama üc senedir okul parasini o vermis, ben hic yardim etmemisim, bir üc sene de ben verirmisim. Bir de üveylik asla kabul edemezmis. Ayrica gelip nerede yasadigini görmesi gerekiyormus, bakalim uygun muymus... "O kadar merak ediyorsan, odasinin fotografini cekip gönderirim" dedigimde, "benim kapim sana acik ama" diyor. "Benimki degil" deyince de piskin piskin "ne kadar da kincisin, cok uzatiyorsun eski hikayeleri" diyor. Bu hafta arayacakmis, cünkü ben aramayi gurur meselesi yapiyormusum. Iyi, arasin. Bir ise yarayacagini sanmiyorum ama arasin. Mahkeme sonuclandiginda velayeti bana verip, onun kabul edemeyecegi kadar az görme hakkini ona taniyacagini bildigi icin önceden anlasmaya calisiyor. Tehdidi de karari begenmezse uymayacagi. Ben de tamam dedim, "bir hafta sende, bir hafta bende kalsin, veya senin islerin müsait oldugunda, seyahatte olmadiginda sende kalir, kalaninda bende; mahkemenin kararini harfiyen uygulamak zorunda degiliz." Mahkeme karari benim güvencem, gerektiginde uygulamaya konulabilecek olmasi yeter.
Bu arada belim iyi. Ise gitmeye basladim. Sadece cok cabuk yoruluyorum ve yanmaya basliyor, ama hareketlerimde bir kisitlanma yok. Simdi rejim zamani... Bir yandan da Türkiye'deki ikinci el piyasasini anlamaya calisiyorum. Simdilik gördügüm kadariyla, kosu bandi alip cok az kullanan ve yer darligindan satmaya calisanlar cok tok satici. Eve teslim bilmem kac taksit fiyatindan KDV'yi, belki bir de %5-10 düsüp satacaklarini düsünüyorlar. O aletin evden eve tasinmasi bile ciddi para tutar. O kadar az farka niye 2.el alayim ki, garantisi kisalmis olsun; dükkanla pazarlik ederim daha iyi...
Iste böyle...

1.12.06

Iyilesme Belirtileri

Kucagimda bigisayarimla bütün gün yatmanin da kazandirdiklari olabilirmis insana. Mesela youtube'a yüklenmis videocliplerin varligini ben daha bugün farkettim. Icinde dolasmaya basladim, neler hatirladim neler.

Muse - Unintended (Videoclip icin üstüne tiklayin)

You could be my unintended choice to live my life extended
you should be the one that I'll always love

İ'll be there as soon as I can
but I'm busy mending of the pieces of my life I had before


Bunu paylastigimi görürse kizmaz umarim, cok mahrem bir seyi uluorta anlatiyormusum gibi gelmez. Muhtemelen o böyle hissetmez; muhtemelen ben böyle hissettigim icin kendi kendime savunmaya gectim. Bu videoclibi bana gönderdiginde de, sadece sevdigi bir toplulugun hosuna giden bir sarkisiydi. Onca anlami ben yükledim. Ama olsun, sevdigimiz seylerden olusmuyor mu ruhumuz... Bir de tuhaftir, o zaman bu sözleri o bana söylüyor gibi gelmisti. Ama simdi bakiyorum da, belki de ben ona söylüyordum.
Bir de bu var. Bunu da o bana söylüyormus gibi dinlemistim ama meger ben söylüyormusum. Hey gidi günler hey...
Bu arada iyilesmeye basladim. Yardimsiz ve acisiz kalkabiliyorum, biraz sonra agrimaya baslayinca hemen gidip yeniden yatiyorum. Shrek'in beni götürdügü beyin cerrahi da iyilesmeye basladigima göre dinlenmeye ve ilaclarima devam etmemi söyledi. Bundan böyle de, bel agrisi cekenlere söyledikleri herseyin benim icin de gecerli oldugunu. Onlarin neler oldugunu bile söylemedi, cok cool bir adamdi. Ya Shrek bana nasil olsa anlatir diye, ya da benim bu konuda yeterince derin bir arastirma yapip her okudugumu ciddiye alacagim suratimdan aktigindan, ya da her ikisi de.
Dün Mammut'u aradim, benim belim rahatsiz, ya sen getir, ya da annem gelip alsin dedim. 1,5 saat boyunca baskasi söylese veya o 3,5 sene önce söylese anlamli olabilecek, ama o söylediginde deli zirvasi kategorisine dahil olan laflarina katlanmak zorunda kaldim. Ama olsun, sonunda annemin gidip almasina olur dedi.
Bu haftasonu da böyle olsun. Yattigim yerden katilirim ben de oyuna. Kazasiz belasiz gelsinler de.